Stradigma (hakemli e-dergi) – Temmuz 2003 – http://www.stradigma.com.tr/
Dr.Gamze Güngörmüş Kona
TÜRKİYE – ORTA ASYA CUMHURİYETLERİ: STRATEJİ MODELLEME VE OLASI SENARYOLAR (I)
Makale iki bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde; Türkiye’nin Orta Asya bölgesinde yer alan devletlerle mevcut ilişkilerinden azami fayda sağlayabilmesini temin etmek amacıyla dört değişik “işbirliği strateji modeli” geliştirilmiştir. İkinci bölümde ise; bu strateji modellerinin uygulanmasını takiben Türkiye’nin karşılaşabileceği olası olumlu ve olumsuz senaryolar incelenmiştir. Ancak, Stradigma’da yazıları yer alan diğer akademisyen ve uzmanların haklarına halel getirmemek amacıyla nicelik itibarıyla oldukça yoğun olan bu makalenin, Stradigma yetkililerine de danışarak, iki kısımda yayınlanmasını uygun buldum. Bu nedenle, bu sayıda makalenin ilk bölümü olan Strateji Modelleme, gelecek sayıda ise Olası Senaryolar adını taşıyan ikinci bölümü yayınlanacaktır. Küçük akıl oyunlarından ibaret olan bu makalenin tüm okurlara keyif vermesi dileğiyle.
STRATEJİ MODELLEME
İşbirliği strateji modelleri geliştirmedeki temel amaç; 1991 yılının başından itibaren süre gelen ve Türkiye açısından oldukça vasat bir görünüm arz eden Türkiye-Orta Asya cumhuriyetleri arasındaki ilişkilerin mümkün olduğunca geliştirilmesini sağlamaktır. Bu düşünceyle dört farklı işbirliği strateji modeli sunulmuştur: Strateji Modeli I: Türkiye – ABD Strateji Modeli, Strateji Modeli II: Türkiye - ABD - İsrail Strateji Modeli, Strateji Modeli III: Türkiye - ABD - İran Strateji Modeli, Strateji Modeli IV: Türkiye - Orta Asya Ekonomik İşbirliği Örgütü (OAEİÖ) Strateji Modeli. Strateji modelleri gerçekleşmesi en mümkün olandan en az mümkün olana doğru numaralandırılmıştır. Diğer bir deyişle, birinci bölümde, bu beş devletle işbirliğinin Türkiye için eşit düzeyde siyasal ve ekonomik avantajlar sağlamayacağı gerçeğini göz önünde bulundurarak, ABD ile Orta Asya bölgesinde yapılacak bir işbirliğinin Türkiye için, İsrail, İran, Hindistan ve Pakistan’la işbirliğinden daha fazla siyasal ve ekonomik avantaj sağlayabileceğini varsayarak ve I. Strateji Modeli, gerçekleşme olasılığı en yüksek model olarak gözüktüğü için, ABD’ye I. Strateji Modelinde; İsrail ile Orta Asya bölgesinde yapılacak bir işbirliğinin Türkiye için, ABD’den daha az ancak İran, Hindistan ve Pakistan’la yapılacak işbirliğinden daha fazla siyasal ve ekonomik avantaj sağlayabileceğini varsayarak ve II. Strateji Modelinin gerçekleşme olasılığı I. Strateji Modeline göre daha zayıf ancak III. ve IV. Strateji Modellerine göre daha yüksek olduğu için İsrail’e II. Strateji Modelinde; İran ile Orta Asya bölgesinde yapılacak bir işbirliğinin Türkiye için, ABD ve İsrail’den daha az ancak Hindistan ve Pakistan’la yapılacak işbirliğinden daha fazla siyasal ve ekonomik avantaj sağlayabileceğini varsayarak ve III. Strateji Modelinin gerçekleşme olasılığı I. ve II. Strateji Modellerine göre daha zayıf ancak IV. Strateji Modeline göre daha yüksek olduğu için İran’a III. Strateji Modelinde; Hindistan, Pakistan ve İran’la Orta Asya bölgesinde yapılacak bir işbirliğinin Türkiye için en alt düzeyde siyasal ve ekonomik avantaj sağlayabileceğini varsayarak ve IV. Strateji Modelinin gerçekleşme olasılığı en zayıf olduğu için bu üç ülkeye IV. Strateji Modelinde yer verdim. Ayrıca, ABD, İsrail, İran, Hindistan ve Pakistan’ı strateji modellerine dağıtırken, bu ülkelerin Orta Asya bölgesinde sağlayacağı siyasal ve ekonomik yararların yoğunluğunu esas aldım. Bu nedenle ABD’yi bu bölgedeki çok çeşitli siyasal ve ekonomik çıkarlarını dikkate alarak I. Strateji Modeline; İsrail’i bu bölgedeki nisbeten daha az siyasal ve ekonomik çıkarlarını dikkate alarak II. Strateji Modeline; İran’ı bölgeye ilişkin küçük ölçekli güvenlik ve ekonomik kuşkuları nedeniyle III. Strateji Modeline; Hindistan ve Pakistan’ı sadece tek taraflı (ekonomik) çıkarlarını dikkate alarak IV. Strateji Modeline yerleştirdim.
Ayrıca, her bir strateji modeli kapsamında farklı devletlerden kaynaklanabilecek olası dezavantajlar ve avantajlar incelenmiştir.
“Strateji modellerine dahil edilecek devletleri hangi ölçütlere göre belirledim?”
ABD, İsrail, İran, Hindistan ve Pakistan’ın hangi strateji modellerine yerleştirileceğini belirlerken iki ölçütü esas aldım: İlki, bu devletlerin Türkiye’nin Orta Asya bölgesindeki politikalarını doğrudan kolaylaştıracak ve en yüksek düzeye çıkaracak ekonomik veya siyasal veya kültürel yeterlilikleri ve olanakları; ve ikincisi, ulusal çıkarlar uluslararası ilişkilerde hayati önem taşıdığından, bu devletlerin Orta Asya bölgesinden doğrudan veya dolaylı çıkarları.
Örneğin, bu strateji modeliyle Türkiye’ye sunabileceği “siyasal ve ekonomik avantajlar”ı ve Orta Asya bölgesindeki “siyasal çıkarlarını“ dikkate alarak I. Strateji Modeli’nde ABD’yi seçtim. Türkiye’nin Orta Asya bölgesindeki petrol politikasının ve diğer bazı yatırımlarının gerçekleşmesi için gereken finansal kaynağı tahsis etmek suretiyle ABD’nin Türkiye’yi mali açıdan destekleyebileceğini ve bölgedeki ekonomik, siyasal ve kültürel çıkarlarını gerçekleştirme girişimleri açısından uluslararası platformlarda ABD’nin Türkiye’yi siyasal olarak destekleyebileceğini varsayarak; ve ABD’nin, Orta Asya bölgesinde bir Türkiye-ABD işbirliği yoluyla elde edeceği, İran’ın etkisini kırmak, Orta Asya petrolünü dünya pazarlarına Türkiye gibi güvenli bir devlet üzerinden aktarmak, Orta Asya devletlerini dünya topluluklarıyla entegre etmek gibi “siyasal çıkarlarını” dikkate alarak tüm Strateji Modelleri’nde ABD’ye yer verdim.
Bu strateji modeliyle Türkiye’ye sunabileceği “siyasal ve ekonomik avantajlar”ı ve İsrail’in Orta Doğu bölgesindeki ve ABD karşısındaki “siyasal çıkarları“nı dikkate alarak II. Strateji Modelinde İsrail’i seçtim. Bölgede bazı yatırımların gerçekleştirilmesi aşamasında gerekli fonları sağlamak suretiyle İsrail’in Türkiye’nin Orta Asya bölgesine ilişkin politikalarını destekleyebileceğini varsayarak; ve İsrail’in, Orta Asya bölgesinde bir Türkiye-ABD-İsrail işbirliği yoluyla elde edeceği, Orta doğu politikalarında ABD’nin desteğini sağlamak, Orta Doğu bölgesindeki konumunu güçlendirmek amacıyla Türkiye ile ikili ilişkileri yoğunlaştırmak gibi “siyasal çıkarlarını” dikkate alarak II. Strateji Modelinde İsrail’e yer verdim.
Bu strateji modeliyle Türkiye’ye sunabileceği “siyasal avantajlar”ı ve İran’ın kendi bölgesi, Orta Asya bölgesi ve dünya siyasetindeki “siyasal ve ekonomik çıkarları”nı göz önünde bulundurarak III. Strateji Modelinde İran’ı seçtim. Türkiye’yle iyi komşuluk ilişkileri geliştirme yolları arayabileceğini, PKK ve korumacılığını yaptığı Hizbullah’ın Türkiye’ye yönelik terörist faaliyetleriyle ilgili hususlarda daha dikkatli davranacağını varsayarak; ve İran’ın, Orta Asya bölgesinde bir Türkiye-ABD-İran işbirliği yoluyla elde edeceği, İslam Devrimi ve İran-Irak savaşından beri hüküm süren uluslararası yalnızlıktan kurtulmak, bu strateji modelindeki gibi ABD ile ilişkilerini geliştirmek, Orta Asya bölgesinden yapılacak petrol taşımacılığında yer almak, Orta Doğu bölgesinde siyasal ve ekonomik durumunu güçlendirmek gibi “siyasal ve ekonomik çıkarlarını” dikkate alarak III. Strateji Modeli ve IV. Strateji Modelinde İran’a yer verdim.
Bu strateji modeliyle Türkiye’ye sunabileceği “siyasal ve ekonomik avantajlar”ı ve bu devletlerin Güney Doğu Asya bölgesi, Orta Asya bölgesi ve dünya siyasetindeki “siyasal ve ekonomik çıkarları”nı göz önünde bulundurarak IV. Strateji Modelinde Hindistan ve Pakistan’ı seçtim. Türkiye’nin bu strateji modeli aracılığıyla, bu iki devletin Türkiye’nin Orta Asya bölgesindeki ekonomik ve siyasal çıkarlarını tehlikeye düşürebilecek (Orta Asya’ya ilişkin) olası ekonomik ve siyasal girişimlerini bertaraf edebileceğini varsayarak; ve IV. Strateji Modeli aracılığıyla, Hindistan’ın ve Pakistan’ın, Güney Doğu Asya bölgesinde birbirlerine yönelik nükleer tehdidi ortadan kaldırmak, Orta Asya bölgesindeki mevcut ekonomik zenginlikten yararlanmak ve bu Strateji Modeli aracılığıyla dünya siyasetinde güç kazanmak gibi “ekonomik ve güvenlik çıkarlarını” gözönüne alarak IV. Strateji Modelinde Hindistan ve Pakistan’a yer verdim.
“Niçin başka model değil de sadece işbirliği strateji modelini önerdim?”
Beni, bu makale kapsamında “işbirliği strateji modeli”ni önermeye ve bu model üzerinde yoğunlaşmaya yönelten birkaç neden bulunmaktadır. Öncelikle, ekonomik olanaklar anlamında Türkiye, bölgedeki hedeflerini kendi başına gerçekleştirmede yetersiz durumdadır. “Karşılıklı kazanma stratejisi”nin önemini gözönüne aldığımızda, güçlü ekonomik desteğe ihtiyaç duyan Orta Asya devletlerinin, ekonomilerindeki iyileştirmede pay sahibi olduğu sürece, Türkiye’yle ilişkilerini geliştirecekleri söylenebilir. Bu temel nedene bağlı olarak, Türkiye’nin, Orta Asya bölgesindeki ekonomik hedeflerini gerçekleştirebilmek için ABD gibi ekonomik açıdan güçlü bir devletle işbirliği yapmasını gerekli görmekteyim.
İkinci olarak, Rusya’nın, kendi siyasal ve ekonomik çıkarlarını dikkate alarak Orta Asya bölgesindeki herhangi çok yakın siyasal, ekonomik ve kültürel inisiyatiflere direnç gösterebileceği açıkça anlaşılmaktadır. Bu belirlemeye paralel olarak, Türkiye’nin bölgedeki siyasal, ekonomik ve kültürel hedeflerini kendi başına gerçekleştirmede güçlüklerle karşılacağı söylenebilir. Bu nedenle, bu çalışmada Türk devletinin Orta Asya’daki siyasal, ekonomik ve kültürel hedefleri gerçekleştirebilmek için, Rusların direncini kıracak güçteki devlet ya da devletlerle işbirliğine gitmesi gerektiğini düşünmekteyim.
Üçüncü olarak, daha önce de belirtildiği gibi Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra Orta Asya bölgesinden siyasal ve ekonomik ya da bazı başka avantajlar elde etmek için bazı devletler ortaya çıkmıştır. Bu devletler arasında bölgedeki güç rekabetinde yer alan Türkiye, İran, İsrail, Suudi Arabistan, Pakistan, Hindistan gibi bölgesel güçleri ve Çin, Japonya, ABD gibi global güçleri sayabiliriz. Ne Orta Asya bölgesindeki güç mücadelesinde yer alan bazı bölgesel veya global aktörlerin siyasal ve ekonomik olanaklarını kendi siyasal ve ekonomik gelişmeleri için hayati önemde gören Orta Asya devletlerinin ve ne de kendi siyasal ve ekonomik avantajları için bölgedeki güç rekabetinde yer alan bölgesel veya global güçlerin Türkiye’ye hedeflerini bağımsız olarak gerçekleştirme fırsatı tanımayacaklarını söyleyebilirim. Kimi bölgesel veya global güçler tarafından Türkiye’nin önüne koyulabilecek muhtemel engelleri gözönünde tutarak, bu çalışmada, bazı önemli bölgesel ve global güçleri dışarıda tutmak yerine, ABD, İsrail gibi bazılarını seçerek bu devletlere işbirliği strateji modelimizde yer verdim.
Dördüncü olarak, kültür ve tarih de, Türkiye’nin karar verici konumdaki yetkililerinin Orta Asya bölgesine ilişkin olarak işbirliği strateji modelini benimsemelerini gerektirmektedir. Bu yetkililer, Türk ve Orta Asya toplumlarının paylaştığı ortak özellikler konusunda ısrarlı iseler de, gerçekte, bu ortak özellikler çok fazla çeşitlilik göstermektedir. Anadolu Türkleri İslami-İmparatorluk kimliği kazanmışken, Orta Asya Türkleri, göçebe ve moğol özellikleri taşıyan farklı bir gelişim göstermişlerdir. Buhara ve Semerkand kültür merkezlerindeki dil Farsça olmuş, Türkistanlı seçkinler genelde Çağatay Türkçesi ile Farsçayı aynı rahatlıkla konuşabilmişlerdir. Rus hakimiyeti ile birlikte kültürel ve tarihi farklar daha da büyümüştür. Bolşevik Devriminden sonra Orta Asya halkları kültürel olarak farklı bir yol izlemek zorunda kalmışlar ve Orta Asya seçkinleri Ruslaşmışlardır. Günümüzün güney Orta Asya’sındaki kültür dünyası, yüzyıllardır İran etkisinin izlerini taşımaktadır. Kuzey Orta Asya’da ise, şamanistik ritüeller hala güçlü biçimde yaşamaktadır ve İslamiyet, Türkiye’dekinden çok daha zayıf düzeydedir. Bundan başka, bölgedeki yerel diller Türkçe’den bir hayli farklıdır. Son olarak, bölgede oturanların hemen hemen yarısı, Türk kökenli olmanın çok uzağında Slav veya Fars asıllıdırlar. (Odom ve Dujarric, 1995, s.198) Yukarıdaki açıklamalara dayanarak, İran gibi, Orta Asya devletleri üzerinde tarihsel, kültürel ve dini olarak halen oldukça etkili bulunan devlet/devletlerle işbirliği içinde bulunulmasının son derece makul olduğunu düşünüyorum.
Son olarak, coğrafi konumu da Türkiye’yi Orta Asya bölgesine ilişkin siyasal, ekonomik ve kültürel hedeflerini bağımsız olarak gerçekleştirme hususunda kısıtlamaktadır, çünkü Orta Asya bölgesi ile Türkiye arasında kesintisiz bir coğrafi yakınlık yoktur. Bu yeni ortaya çıkan coğrafyada İran, Orta Asya devletlerinin dünya pazarlarına erişiminde en önemli güzergahlardan biridir. Böylece, taşımacılık olanakları dikkate alındığında İran, Orta Asya devletleri için hayati rol oynamaktadır ve bu durumda Türk-İran işbirliği, Türkiye’nin lehine bir gelişme olacaktır.
Dört farklı işbirliği strateji modeli şu şekildedir:
1. Strateji Modeli I : Türkiye - ABD Strateji Modeli
Strateji Modeli I’de, Orta Asya bölgesinde Türk-Amerikan işbirliğini önerdik. Bu Model’in şu nedenlerden dolayı Türkiye’nin Orta Asya politikaları için en avantajlı sonuçları verebileceğine inanmaktayız: Öncelikle, dünyadaki tek süper güçle işbirliği yoluyla Türkiye, Orta Asya bölgesindeki politikalarını gerçekleştirmek için gereken siyasal ve ekonomik desteği bulabilecektir. İkinci olarak, Orta Asya bölgesindeki Türk-Amerikan işbirliği, bu devletlerin tarihteki ilk işbirliği örneği olmayacaktır. Özellikle II. Dünya Savaşı’ndan sonra bu iki devlet, hedeflerini gerçekleştirmek için çeşitli kereler karşılıklı işbirliği gerçekleştirmiş ve her iki taraf da bu işbirliklerinden memnun kalmıştır. Üçüncü olarak, açıktır ki ABD’nin önünde, Orta Asya bölgesiyle ilgili bu tür bir işbirliğini reddetmesine neden olacak hiçbir engel yoktur, ayrıca Amerika’nın bu bölgeye ilişkin özel siyasal ve ekonomik çıkarları bulunmaktadır. Dördüncü olarak, ABD’nin işbirliği sürecinde Türkiye'ye ekonomik ve siyasal olarak tam destek vermesi kuvvetle muhtemeldir. Beşinci olarak, ABD hükümetinin diğer bölgelerle ilgili hedeflerini gerçekleştirmeye ilişkin Türkiye'den başka bazı beklentileri bulunduğundan, bu işbirliği sürecinde Türkiye'nin ihtiyaçlarını karşılamak üzere ABD’nin elinden geleni yapacağını varsayabiliriz. Altıncı olarak, burada sözü edilen strateji modellerine dahil olmakla Strateji Modeli III ve Strateji Modeli IV’de yer alan devletleri (geçmişten gelen derin siyasal problemlerinin bulunduğu İran, Hindistan ve Pakistan’ı) etkileme fırsatına sahip olacağından, ABD’nin Orta Asya bölgesiyle ilgili olarak Türkiye'yle işbirliğine oldukça istekli olacağı fikrini desteklemekteyiz.
ABD ve Türkiye’nin bu işbirliği sürecinde birbirlerine ilişkin beklentilerini dikkate alarak Strateji Model I’in daha çok bu iki devletin ekonomik ve siyasal beklentilerine dayalı olacağını da belirtmemiz gerekir.
a. Strateji Modeli I’in Avantajları
Strateji Modeli I’in Türkiye’ye Sağlayabileceği Avantajlar
Öncelikle, Türk hükümeti, ABD gibi tek süper güçle işbirliği yapmakla Orta Asya bölgesindeki hareket alanını otomatik olarak genişletebilecektir; ikinci olarak, Türk hükümeti, ABD’nin desteğiyle, özellikle bağımsızlıklarının ilk yıllarında Orta Asya cumhuriyetlerine vermiş olduğu sözleri yerine getirebilecektir. SSCB’nin Orta Doğu bölgesine yönelik muhtemel sızma girişimlerini engellemek amacıyla 1945’ten sonra ABD hükümetinin Truman Doktrini ve Marshall Planı çerçevesinde verdiği ekonomik yardımı hatırladığımızda, ABD ekonomik yardımının Türkiye için önemini kolayca anlayabiliriz; üçüncü olarak, bölgeye ilişkin olarak benimsediği petrol politikaları açısından uluslararası platformlarda yeterli ekonomik ve siyasal gücü bulunmayan Türk hükümeti bu stratejik işbirliği çerçevesinde; 18 Eylül 2002 tarihinde Azerbaycan’ın başkenti Bakü’de Azerbaycan ve Türkiye cumhurbaşkanları Haydar Aliyev ve Ahmet Necdet Sezer ve Gürcistan devlet başkanı Eduard Şevardnadze tarafından temeli atılan Bakü-Tiflis-Ceyhan petrol boru hattı projesinin ekonomik açıdan geliştirilmesi ve siyasal açıdan desteklenmesi için gereken ABD ekonomik ve siyasal desteğinin artmasını sağlayabilecektir. Bakü-Tiflis-Ceyhan petrol ve doğal gaz boru hattı projesi, Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra Hazar bölgesindeki petrol ve gaz rezervlerinin dünya pazarlarına ulaştırılmasına dayalı petrol ve gaz taşıma güzergahı projelerinden biridir. Hazar bölgesindeki en büyük enerji rezervleri Azerbaycan, Kazakistan ve Türkmenistan’a aittir. Halen, bölgedeki kesin petrol rezervi 15-31 milyar varile karşılık gelmektedir. Ancak, bu bölgedeki petrolün çıkarılması ve taşınması, Hazar Denizi Havzası karayla kuşatılmış olduğundan oldukça zordur. Hazar bölgesinin denizlere çıkışı bulunmadığından bölge, hidrokarbonun çıkarılması ve taşınması açısından en zor ve tehlikeli bölgelerden biri olarak kabul edilmektedir. Hazar bölgesi, 1914’ten önceki 20 yıl boyunca en gelişmiş petrol üretim sahalarından biriydi. Ancak, 70 yıllık Sovyet hakimiyetinin ardından Hazar devletleri petrol işleme teknolojilerinin gerisinde kaldılar. Günümüzde bölgede, biri Azerbaycan’da Primorsk bir diğeri de Rusya’da Astrahan olmak üzere petrol kuyusu inşa eden veya onarabilen iki tesis mevcuttur. Bundan başka, modern petrol işleme donanımının yurtdışından getirilmesinin maliyeti oldukça yüksektir. Petrolün çıkarılması, Hazar bölgesindeki tek sorun değildir, yeni boru hatlarının yapımıyla ilgili siyasal problemler ve bu yeni boru hatlarının yapımının yüksek maliyeti de sorunun öbür yüzünü oluşturmaktadır. Kazakistan petrolünün Rusya üzerinden Novorossisk limanına taşınması mümkündür. Ancak, Rusya bu boru hattını Kazakistan üzerindeki kontrolünü artırmak için kullanabilir. Sırasıyla Azerbaycan, Dağıstan ve Çeçenistan üzerinden Novorossisk’e ulaşacak olan boru hattı, bu devletlerdeki artan istikrarsızlıkla yüz yüze kalacaktır. Azerbaycan petrolünün dünya pazarlarına aktarılması hususunda ise ilk başlarda iki seçenek bulunmaktaydı: Türkiye üzerinden boru hattı ya da İran üzerinden boru hattı. Azerbaycan petrolünün İran üzerinden taşınmasının maliyeti, Türkiye üzerinden taşınmasına göre daha düşük olsa da ABD hükümeti, İran’ı terörist bir devlet olarak gördüğünden bu ülke üzerinden geçecek bir boru hattı projesine karşı çıkmış ve jeopolitik nedenlerden dolayı Bakü-Tiflis-Ceyhan boru hattı seçeneğini desteklemiştir. Ayrıca, bu projeyle Bakü-Tiflis-Ceyhan boru hattı üzerinden ilave boru hattı yapılmasına gerek kalmadan Türkmenistan doğal gazı ve Kazakistan petrolü de batı pazarlarına taşınabilecektir. ABD, Türkiye’yi kendisi ve İsrail’in hayati müttefiki olarak görmekte ve Ankara’nın İran ve Rusya karşısında Kafkaslar ve Orta Asya’daki prestijinin artmasını istemektedir. Ancak, İran üzerinden geçecek boru hattı projesini destekleyen devletlerin petrol şirketleri, Azerbaycan ve Ermenistan arasında Dağlık-Karabağ sorununun günümüzde tekrar alevlenme olasılığını, Türkiye'de yasadışı terör örgütlerinin faaliyetlerinin yoğunluğunu ve ayrıca Gürcistan’ın Abhazya ile ihtilafının devam etmesini ve bu devletin Güney Osetya ve Acaristan üzerinde halen otorite kuramamış olmasını sıklıkla gündeme getirmektedirler. (bkz. 23 Haziran 1999 tarihli Milliyet gazetesi IISS Strategic Comments; Blank, 1994; Forsythe, 1996) Dönemin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Cumhur Ersümer, Bakü-Tiflis-Ceyhan projesi hayata geçtiğinde Türkiye'nin kazanabileceği muhtemel avantajları şöyle özetlemiştir: “Proje tam kapasiteye ulaştığında Bakü'den Ceyhan'a yılda 50 milyon ton petrol taşınacaktır. Şunu vurgulamamız gerekir ki Türkiye'nin yıllık petrol tüketimi 30 milyon tondur, bu değer 2010 yılında 45 milyon tona çıkacaktır. Şunu da belirtmeliyiz ki Türkiye yılda 16 milyar m3 doğalgaz satın alacak ve Avrupa'ya da aynı miktarda satış yapabilecektir. Bunların yanında, 2.4 milyar dolarlık boru hattı yapımının Türk ekonomisi üzerinde önemli oranda pozitif bir etki yapacağı da unutulmamalıdır...” (Milliyet, 18 Kasım 1999) İran ve Rusya hükümetlerinin alternatif ulaşım yollarıyla ilgili önerilerini dikkate aldığımızda, söz konusu petrol ve gaz taşıma güzergahının gerçekleşmesindeki en önemli enstrümanın ABD’nin ekonomik ve siyasal desteği olduğunu düşünebiliriz; dördüncü olarak, Türk hükümeti bu işbirliği sayesinde, ABD’nin 11 Eylül 2001’de yaşadığı terör saldırısından sonra Irak’a düzenlediği operasyonu takiben oluşması kuvvetle muhtemel Kuzey Irak’ta bağımsız bir Kürt devletinin Türkiye’nin güvenliğini tehdit etmesini engellemek için ABD’nin siyasal desteğini kazanabilecektir.
Strateji Modeli I’in ABD’ye Sağlayabileceği Avantajlar
Öncelikle, ABD hükümeti sözü edilen ekonomik ve siyasal nedenlerden dolayı Orta Asya bölgesiyle son derece ilgili bulunsa da, coğrafi gerçekler ABD’nin bu arzusunu gerçekleştirmesini engellemektedir. ABD, Orta Asya’ya bu derece uzak olduğundan istese de bölgede aktif rol oynayamayacaktır. Bu nedenle, Soğuk Savaş döneminde Balkanlar ve Orta Doğu bölgesiyle ilgili olarak benimsediği dış politik davranışa benzer şekilde; yeni dünya düzeninde, hayati çıkarlarının bulunduğu bölgede aktif olarak yer alabilmek için sadık müttefiklerden birini desteklemeye ve bu sayede bu bölgelerde söz sahibi olmaya dayalı dış politika davranışını benimsemiş olduğunu söyleyebiliriz. Bu görüşe parallel olarak, Orta Asya bölgesindeki bu türden bir işbirliği yoluyla ABD’nin, bu bölgeye ilişkin politikalarını gerçekleştirebileceği söylenebilir; ikinci olarak, daha önce de sözü edildiği gibi ABD, bölgedeki devletlerin bağımsızlıklarını kazanmış olması nedeniyle İran’ın Orta Asya bölgesine yönelik ilgi ve girişimlerini yakından izlemekte ve bu devletin bölgede siyasal veya ekonomik olarak aktif biçimde yer almasının Sovyet rejimi altında 70 yıl boyunca baskı altında tutulan İslami duyguları canlandıracağına ve bu gelişmeye paralel olarak da Orta Asya cumhuriyetleri ve Orta Asya bölgesinin Batı’nın çıkarlarına kapanacağına inandığından İran’ın bu bölgedeki nüfuzunu kırmayı düşünmektedir. Böylece, bu işbirliği yoluyla ABD’nin İran’ın bu bölgedeki etkisini azaltabileceğini ve Türkiye'nin desteğiyle Orta Asya cumhuriyetlerinin önüne radikal İslamcı modele karşı laik, seküler ve demokratik modeli sunabileceğini ileri sürebiliriz; üçüncü olarak, bu işbirliği aracılığıyla ABD yönetimi, Orta Asya cumhuriyetleri üzerinde tam denetim sağlamayı amaçlayan olası bir İran-Rusya koalisyonunu engelleyebilir. Şah Rıza Pehlevi’den sonraki dönemde Orta Doğu bölgesindeki İran-Rusya yakın ilişkilerinin olumsuz sonuçlarını hatırladığımızda, Orta Asya bölgesinde bir İran-Rusya koalisyonunun doğmasının olası negatif sonuçları daha belirgin hale gelecektir; dördüncü olarak, bu işbirliği yoluyla ABD, hayati çıkarlarının bulunduğu Orta Doğu’daki konumunu da kuvvetlendirebilir; ve son olarak, ABD yönetimi, Orta Doğu bölgesinde Türk-İsrail işbirliğini destekleyebilir. Bu devletlerin Orta Doğu’daki mevcudiyetlerini ve rollerini ABD açısından ele aldığımızda, Orta Asya bölgesindeki Türk-ABD işbirliğinin, ABD’nin gelecekteki projeksiyonları için Orta Doğu gibi diğer başka bölgelerde de oldukça avantajlı olacağını ileri sürebiliriz.
Strateji Modeli I’in Orta Asya Cumhuriyetlerine Sağlayabileceği Avantajlar
Öncelikle, Orta Asya cumhuriyetlerinin mevcut kurum ve kurallarını batı tarzı demokratik kurum ve kurallara dönüştürme çabasında oldukları gayet açıktır. Bu cumhuriyetler, söz konusu dönüşümleri gerçekleştirebilmek için batının siyasal desteğine ihtiyaçları bulunduğuna kuvvetle inanmaktadırlar. Bu noktada, ABD’nin, bölgedeki Türk-Amerikan işbirliğinin sonucu olarak aktif biçimde yer almasıyla, bu cumhuriyetlerin de süper gücün desteğini alabileceklerini ve bu tür bir gelişmenin düşünülen geçiş dönemini hızlandıracağını ileri sürebiliriz; ikinci olarak, Orta Asya cumhuriyetleri, ayrıca ekonomilerini de liberal ekonomiye dönüştürmeyi amaçlamaktadırlar. Ancak, daha çok ekonomik nedenler yüzünden bu amaçlarını şimdiye kadar gerçekleştirememişlerdir. Dolayısıyla, bölgelerinde ABD’nin aktif olarak yer alması sayesinde, ekonomilerini iyileştirebileceklerini ve liberal ekonomiye geçiş için gereken ekonomik yardımı ABD’den sağlayabileceklerini varsayabiliriz; üçüncü olarak, Orta Asya cumhuriyetleri, BDT’na üye olmanın kendi yönetimleri üzerinde Rusya’nın denetim ve otoritesini artırabileceği gerçeğinin farkında olsalar da, öncelikle kendi güvenlikleri ve ekonomik kaygıları, ikinci olarak da bunun dışında başka herhangi bir alternatifleri bulunmaması nedeniyle Rusya Federasyonu, Belarus ve Ukrayna tarafından kurulan BDT’na katılmışlardı. Rusya’nın bu cumhuriyetlere ve Orta Asya’ya yönelik siyasal yaklaşımı, şimdilik bu varsayımın doğru olduğunu göstermiş ve bu cumhuriyetler Rusya Federasyonu’nu, Sovyetler Birliğinin ideolojik, toplumsal ve kültürel devamı olarak görmeye başlamışlardır. Bu cumhuriyetlerin, Rus yetkililerinin şu anda kendileriyle ilgili birtakım ekonomik ve siyasal planlar yapmakta oldukları ve bu nedenle hala Rus tehdidiyle karşı karşıya bulundukları gerçeğinin farkında olduklarını söyleyebiliriz. Bu nedenle, Orta Asya bölgesinde Türklerin aktif olarak yer almasıyla, bu cumhuriyetlerin Rusya Federasyonu karşısında güç kazanabileceklerini iddia edebiliriz. Orta Asya’daki bağımsız cumhuriyetlerle Türkiye arasındaki tarih, kültür, din ve dil bağları gibi ortak özellikleri dikkate aldığımızda, Türkiye'nin Orta Asya bölgesindeki varlığının bu cumhuriyetler için önemi daha iyi anlaşılmış olacaktır; son olarak, kendi güvenlik endişeleri nedeniyle Rus otoritesini bilerek ve isteyerek kabul edip yer aldıkları Orta Asya Müdahale Gücü gibi askeri-stratejik, Şangay grubu gibi stratejik örgütlenmeleri ve Rusya’ya karşı kendi aralarında güç merkezi yaratmak ve Rusya ile enerji bağlarını hafifletmek amacıyla kendi iradeleriyle geliştirdikleri GUUAM gibi jeopolitik oluşumları devam ettirme istekleri Orta Asya’da kurulacak olan Amerika-Türkiye işbirliği stratejisi neticesinde hafifleyebilir. Böylelikle bu cumhuriyetler güvenlik kaygılarına dayanarak Rusya Federasyonu ile geliştirmek zorunda kaldıkları ve ileride bölgelerinde Rus varlığını güçlendirecek olan bu stratejik işbirliklerinden kurtulabilirler.
b. Strateji Modeli I’in Dezavantajları
Strateji I’de Rusya Federasyonu’nun Neden Olabileceği Dezavantajlar
Herhangi bir dış gücün Orta Asya bölgesine yönelik herhangi bir ciddi girişiminin, Rusya’nın muhalefetiyle karşılaşabileceğini akıldan çıkarmamak gerekir. Bu nedenle, Türk yetkililerce geliştirilecek işbirliği strateji modellerinin de Rusya’nın muhalefetiyle karşılaşacağı ileri sürülebilir. Ancak, şunu belirtmek gerekir ki, Rus yetkililer tarafından dört işbirliği strateji modelinin her birine karşı geliştirilecek karşıt politikaların içeriği birbirinden tamamen farklı olacaktır. Örneğin, Türkiye-ABD İşbirliği Strateji Modeli’ne karşı Rus yetkililerin geliştireceği karşıt politikaların içeriği daha çok İran, Ermenistan ve Orta Asya yönelimli olabilecekken, Türkiye-İsrail-ABD, Türkiye-İran-ABD ve Türkiye-OAEİÖ İşbirliği Strateji Modellerine karşı geliştirilecek karşı politikaların içeriği bundan farklı olabilecektir. Bu nedenle, Rus yetkililerin Orta Asya bölgesindeki Türk-Amerikan işbirliğine karşı geliştirecekleri en olası karşıt politikaların şunlar olabileceğini söyleyebiliriz:
Öncelikle, Orta Asya bölgesindeki Türk-Amerikan işbirliğini önlemek için Rusya, İran’la Orta Asya bölgesiyle ilgili iki yönlü ekonomik ve siyasal ilişkiler kurulmasını sağlayacak yollar arayabilir. Pennsylvania Üniversitesi Siyaset Bilimi Profesörü ve Dış Politika Araştırma Enstitüsü Kıdemli Üyesi Alvin Z. Rubinstein, “Moscow and Tehran The Wary Accommodation” başlıklı makalesinde, Rusya Federasyonu ve İran’ı Orta Asya bölgesinde yakınlaştıracak nedenleri açıklamaktadır. Rubinstein’a göre, bu iki ülkeyi Orta Asya bölgesinde ortak hareket etmeye iten nedenler; siyasal, ekonomik ve güvenlikle ilgili unsurlara dayanmaktadır. Rubinstein’ın açıkladığı nedenler şu şekilde özetlenebilir:
-Orta Asya ve Kafkasların jeopolitiğinde ortaya çıkan değişikliklerle birlikte, hem Moskova hem Tahran, bu radikal değişiklikler karşısında kendilerini güvensiz durumda hissettiler;
-Soğuk Savaş döneminde, hem (iki kutuplu düzenin ardından) Rusya ve hem de (İran İslam Devriminin ardından) İran, ABD’nin politikalarını yakından izlediler ve Orta Doğu bölgesinde nüfuzunu artıran ABD’ye karşı ortak karşı-politikalar benimsediler;
-Orta Doğu bölgesindeki güç dengesini korumak için İran, Soğuk Savaş döneminde Rusya’nın bu bölgedeki askeri ve politik girişimlerini destekledi;
-Rusya Federasyonu ve İran, Orta Asya ve Kafkaslarda istikrarın kurulması ve sürdürülmesinin kendi ekonomileri ve güvenlikleri açısından kritik önemde olduğunu gördüler;
-Rusya, İran’ın ekonomik ve siyasal olarak güçlü durumda olmadığını ve bu gerçeğin Orta Asya ve Kafkaslar’daki projelerini tehlikeye düşürebileceğini gördü;
-Rusya Federasyonu, nüfuzunu kaybetmemek, İran ise ulusal güvenliğini tehlikeye düşürebilecek girişimleri önlemek için, Orta Asya ve Kafkaslar’daki statükonun devamından yana oldular;
-Rusya Federasyonu ve İran, özellikle Orta Asya bölgesinde olmak üzere ABD’nin nüfuzunun sınırlandırılması gerektiği fikrini desteklediler;
-Yeni dünya düzeninde Rusya ve İran, Batı ile özellikle de ABD ile iyi ilişkiler geliştirmenin yanında oldular (bkz. Rubinstein, 1995, ss.26-57)
İhsan Çolak ise, Rusya ve İran arasında gelişen ilişkileri farklı bir bakış açısından değerlendirerek şu açıklamada bulunmaktadır; “Sovyet zihniyetinin dağılması ve Rusya’nın Batı ile ilişkiler geliştirme girişimlerinin sonucu olarak Rusya-İran ilişkilerindeki eski yakınlık kaybolmuş olsa da, bu iki devletin Batı karşısındaki benzer durumu bu devletleri bölgesel ilişkilerde ortak hareket etmeye zorlamıştır. Rusya’yı İran’la ilişkileri geliştirmeye götüren en önemli nedenlerden biri, Batı, özellikle ABD’nin, Türkiye'yle birlikte bölgeyle (eski Sovyet jeopolitik sahası) ilgili girişimlerde bulunmaya sıcak bakmasıdır”. (Çolak, 1999, s.211) Bu açıklamalara dayanarak Rus yetkililerin, Orta Asya bölgesinde İslami fikirlerin uyanmasıyla ilgili olarak hissettikleri korkuyu göz ardı ederek, İran’ın bu bölgede aktif rol oynamasını destekleyebilecekleri iddia edilebilir. Bu durum, hem laik ve seküler Türkiye'nin Orta Asya’ya yönelik siyasal ve ekonomik girişimlerinin Orta Asya cumhuriyetleri tarafından reddedilmesi sonucunu doğurabilir, hem de Orta Asya’da radikal İslamın yükselmesine yol açabilir; ikinci olarak, Rus yetkililer İran ve Türkiye arasındaki siyasal karşıtlık ve kırılganlıktan yararlanmaya ve “Çifte Çevreleme” politikasını uygulamaya kalkışabilirler. “Çifte Çevreleme” politikası, aralarında birkaç alanda problem bulunan herhangi iki devletin, bu karşıtlıklar kullanılarak siyasal, ekonomik ve askeri olarak zayıflatılmasına yönelik bir politika türüdür. ABD yönetimi, İran ve Irak arasındaki karşıtlıkları kullanarak bu politikadan yarar sağlamayı başarmıştır. Bu politikanın en önemli tarafı, “Çifte Çevreleme” politikasını kullanan devletin bu politikanın uygulanma sürecinde asla aktif olarak yer almamasıdır.
D. Baluev, International Affairs (Moscow)’da yayımlanan “Moderation in the National Idea” başlıklı makalesinde, Türkiye'nin Kafkaslar’daki rolünü zayıflatma yöntemi olarak İran ve Türkiye arasında çifte çevreleme politikasının kullanımına değinmektedir. (Baluev, 1996, s.107) Rusya’nın, bu politikayı hayata geçirmek amacıyla birtakım stratejiler geliştirmesi mümkündür. Öncelikle İran’ı, nüfusunun büyük bölümünü oluşturan Azeriler ve Türkmenler’in haklarını ihlal etmek üzere tahrik edebilir. İkinci olarak, ADB’nin desteklediği Bakü-Tiflis-Ceyhan boru hattı projesinin ilerleyen aşamalarını sabote etmek için, Azerbaycan petrolünü dünya pazarlarına taşıyacak alternatif bir boru hattı yapımında İran’a destek verebilir. Üçüncü olarak, İran’ın bu iki grupla ilgili politikalarına arka çıkarak PKK ve Hizbullah gibi yasadışı grupların faaliyetlerine verdiği desteği artırmasını sağlayabilir. Dördüncü olarak, İran yönetimine, Türkiye'nin geçmişten gelen derin siyasal, diplomatik ve tarihi problemlerinin bulunduğu devletlerle ittifaklar kurmasını önerebilir. Orta Doğu’daki bir İran - Suriye ittifakı, veya Ortadoğu ve Orta Asya’da İran - Suriye - Güney Kıbrıs Rum Yönetimi - Ermenistan - Yunanistan ittifakı (ya da her ikisi), Türkiye’nin Orta Asya bölgesindeki nüfuzunu dolaylı olarak sınırlamaya kararlı, oldukça sağlam ittifaklar olabilir; üçüncü olarak, Rusya Federasyonu, Orta Asya’daki bir Türk - Amerikan işbirliğinden Orta Asya cumhuriyetlerini uzak tutabilmek için bu ülkelerle ekonomik ilişkilerini azaltabilir. Orta Asya cumhuriyetlerinin dış ticaretinde en büyük payın (bu cumhuriyetler dış ticaretlerinin %80’ini Rusya Federasyonu ile gerçekleştirmektedirler) Rusya’ya ait olduğu gerçeğini dikkate aldığımızda, Rusya’nın muhtemel bu girişimi, bu cumhuriyetlerin kendi bölgelerindeki bir Türk - Amerikan işbirliğine yönelik siyasi tavırlarını olumsuz yönde etkileyecektir; dördüncü olarak, Rusya, Kafkaslar’da yaptığı gibi Orta Asya bölgesinde de kasten bir çatışmaya sebep olabilir ve bu cumhuriyetlerde doğacak iç karışıklığın ardından bu bölgede barışı koruma rolüne soyunabilir. Böylelikle, Rusya Orta Asya devletleri üzerindeki denetim ve otoritesini otomatik olarak artırabilecektir. Bu gelişmenin sonucu olarak Orta Asya’daki cumhuriyetler, Rusya Federasyonu’yla bölgedeki ilişkilerini tehlikeye sokabilecek harici girişimleri ihtiyatla karşılayacaklardır; beşinci olarak, Türk hükümetinin Orta Asya bölgesindeki Türk - Amerikan işbirliği strateji modeli üzerinde odaklanmasına engel olmak için Rusya, kendi himayesinde “Slav-Ortodoks koalisyonu benzeri” bir birliktelik kurabilir.[1] Böylelikle, Rusya Balkanlardaki Slav-Ortodoks kökenli ulusları aynı bölgede yaşayan Müslüman kökenli Türk nüfusuna yönelik olumsuz tutumlar benimsemeye teşvik edebilir; altıncı olarak, Rusya, Kafkaslarda Türkiye'nin Orta Asya bölgesine geçiş yolunu doğrudan kapatabilecek bir Azerbaycan-Ermenistan çatışmasına neden olabilir; yedinci olarak, Türk yetkililerinin dikkatini başka konulara çekmek için Rusya Suriye’nin terör örgütlerine yönelik politikalarına destek verebilir ve Montrö Boğazlar Sözleşmesini ihlal edebilir. Bu olumsuz gelişmeler Türk yetkililerinin Orta Asya bölgesi ve bu bölgedeki strateji modelleri üzerine yoğunlaşmalarına engel olabilecektir; sekizinci olarak, Türkiye tarafından siyasal ve ekonomik nedenlerden dolayı önerilen ve ABD’nin jeostratejik nedenlerle desteklediği Bakü-Tiflis-Ceyhan boru hattı projesinin tamamlanmasını engellemek için Rusya, Azeri petrolünün geçeceği Türkiye'de, özellikle Güneydoğu Anadolu’da Türkiye'nin karşı karşıya olduğu Kürt sorununu, Orta Doğu’da kendi topraklarında Kürt azınlığa sahip İran ve Suriye gibi devletleri kışkırtarak körükleyebilir; ayrıca; Rusya, ABD’yi Orta Asya için bir Türk-ABD işbirliğinden vazgeçirebilmek için, 24 Mayıs 2002 tarihinde Moskova’da Bush ve Putin arasında imzalanan ve ABD ile Rusya Federasyonu’nun ellerinde bulundurdukları stratejik nükleer silahların miktarlarının on yıl içinde büyük ölçüde azaltılmasını amaçlayan Stratejik İşbirliği Bildirisi’ni rafa kaldırabilir. Rusya, yine ABD’yi vazgeçirebilmek için İran’la yürüttüğü nükleer yakınlaşmayı artırabilir, Çin ile stratejik işbirliği planına hız kazandırabilir, Nato’nun genişleme politikalarını baltalayabilir; ve son olarak, Rusya, Güneydoğu Anadolu’da yaşayan Kürt nüfusu tahrik edebilmek için Ermeni-Kürt bağlantısından fayda sağlamayı düşünebilir. Ayrıca, Moskova merkezli bazı Kürt örgütlerine ve Moskova’da kurulu bulunan Kürt Konseyine verdiği desteği artırabilir.[2] Böylelikle, Türkiye'nin iç siyasi düzenine olumsuz etkide bulunacak olan Kürt ulusal kurtuluş hareketine destek çıkarak Türkiye’nin Orta Asya politikalarına zarar vermiş olacaktır.
Strateji I’de İran’ın Neden Olabileceği Dezavantajlar
Strateji I’de İran’ın neden olabileceği dezavantajları sunmadan önce, İran’ın, Orta Asya bölgesinden siyasal ve ekonomik yarar sağlamaya yönelik tüm dış girişimlere muhalefet edebileceğini, özellikle Türkiye'nin fiili girişimlerine karşı geleceğini belirtmek gerekmektedir. Ancak, şurası unutulmamalıdır ki İran Humeyni döneminden sonra ABD’den birtakım siyasal ve ekonomik beklentiler içinde bulunduğundan, ABD’nin aktif olarak yer alacağı girişimlere karşı herhangi doğrudan bir olumsuz politika geliştiremeyecektir. Bu nedenle, İran yönetimi Orta Asya bölgesindeki Türk-Amerikan işbirliğine muhalefet ederse bunun ABD’ye değil Türkiye'ye yöneleceğini ve İran’ın, Türkiye'nin Orta Asya’daki etkisini zayıflatmayı amaçlayan birtakım politikalar geliştireceğini söyleyebiliriz. Bu da doğal olarak Strateji I’in bazı dezavantajlarla karşılaşmasına yol açabilecektir. Bu Strateji Modelinde İran’ın neden olabileceği muhtemel dezavantajlar şunlar olabilir:
Birincisi, şimdiki İran yönetiminin Orta Asya bölgesi ve Orta Asya devletlerine ilişkin siyasal ideolojisi, bu cumhuriyetlere İran tipi bir siyasal model ihraç etmeyi öngörmese de İranlı yetkililer, bu cumhuriyetlerin Türkiye'yle ilişkilerini yoğunlaştırmalarını engellemek amacıyla bu bölgede İslam faktörünü kullanabilir ve böylelikle İran bu ülkelerle yakın ilişkiler geliştirecek duruma gelebilir. Bu gelişme, iki olumsuz sonuca yol açabilir. İlki, bu devletlerdeki siyasal düzen istikrarsızlığa sürüklenebilir ve dolayısıyla demokratik sisteme geçiş için gereken süreyi uzatabilir. İkinci olarak, İslami duygularla tahrik edilmiş Orta Asya cumhuriyetleri, bölgelerinde Türkiye gibi laik ve seküler bir devletle işbirliğinden kaçınabilirler; ikinci olarak, Orta Asya bölgesine ilişkin Türk -Amerikan işbirliğinin önüne problem çıkarmak amacıyla İran yönetimi, Hizbullah’a verdiği desteği artırabilir.[3] Bu durum, Türk yetkilileri, Türkiye'nin siyasal ve ekonomik çıkarlarının bulunduğu bölgelerle ilgili stratejiler geliştirmek yerine ülke içindeki problemlerle çok yoğun biçimde uğraşmak zorunda bırakacaktır; üçüncü olarak, bu politikaya paralel olarak, İran Orta Doğu’da Suriye’yle ve Rusya ve Ermenistan’la ilişkilerini kuvvetlendirebilir. İran’ın burada adı geçen ülkelerle olan ilişkilerini bir tür ittifaka dönüştürme yolları aradığını iddia edebiliriz. Herhangi bir durumda, bu devletler arasında yakın ilişkiler geliştirilmesi veya stratejik bir ittifakın kurulması Türkiye'yi siyasal olarak zayıflatabilecektir; dördüncü olarak, bilindiği üzere İran Hazar’ın statüsü konusundaki taleplerine aykırı gördüğü yatırımları doğrudan kuvvet kullanarak (Temmuz 2001’de Azerbaycan’ın kendi hükümranlık alanında gördüğü Araz-Alov-Sharg sahasında sondaj yapan petrol platformunun seyrini, hücumbotları ile önlediği gibi) fiili biçimde engellemeyi göze alabilmektedir. Bu durumda İran Orta Asya’daki Türk-Amerikan işbirliğini, Türkiye’nin çok önem verdiği Bakü-Tiflis-Ceyhan boru hattı projesini engellemeye çalışarak saf dışı bırakabilecektir; ve son olarak, İranlı yetkililer İran’da yaşayan Türkmenler üzerinde politik baskı uygulayabileceklerdir.
2. Strateji Modeli II : Türkiye - İsrail – ABD Strateji Modeli
Bazı nedenlerden dolayı bu modelin Türkiye'nin Orta Asya politikaları ile ilgili olarak (Türkiye'nin Strateji Modeli I’den elde edebileceği avantajlara oranla) ikinci derecede avantajlı sonuçlar verebileceğine inandığımız için Strateji Modeli II’de, Orta Asya bölgesinde Türk-Amerikan-İsrail işbirliğini önermekteyiz. Her şeyden önce, Strateji Modeli II için İsrail ve Amerika’nın seçilmesi oldukça yerindedir, çünkü Türkiye ve İsrail, Orta Doğu’daki Arap devletleriyle ilgili olarak benzer siyasal, ekonomik ve güvenlik kaygıları taşıdıkları için Orta Doğu’da yıllardır yakın müttefik olmuşlardır. Ayrıca bu iki ülke, Orta Doğu’daki politikaları ile ilgili olarak ABD’nin vazgeçilmez müttefikleri durumundadırlar. İkinci olarak, Orta Asya’daki bir Türk-İsrail işbirliği, bu iki devlet arasındaki işbirliğinin ilk örneği olmayacaktır. Özellikle, Sovyetler Birliği’nin sona ermesinin ardından, her iki ülke de, kendi bölgelerinde ekonomik, siyasal ve askeri durumlarını kuvvetlendirmek amacıyla ikili ekonomik, siyasal ve askeri ilişkiler geliştirmekten yana olmuşlardır. Üçüncü olarak, her iki ülke de, Strateji Modeli II’den elde edilecek muhtemel olumlu sonuçların, Orta Doğu bölgesinde bulunan Arap ülkeleri karşısındaki durumlarını çok boyutlu olarak etkileyebileceği gerçeğinin farkındadırlar. Örneğin, hem İsrail hem de Türkiye bu işbirliğinin neticesinde, geçmişten gelen kökleşmiş sorunlarının olduğu Orta Doğu Arap devletlerinin karşısındaki konumlarını güçlendirebilecek duruma geleceklerdir. Bunun yanında, bu işbirliği vasıtasıyla Türkiye, İsrail’in Kürt devleti projesinin gerçekleştirmesine vereceği olası desteği önleyebilecektir. Bundan başka, Strateji Modeli II sayesinde ABD yetkilileriyle daha yakın ilişkiler kurma fırsatını bulabilecek olan İsrailli yetkililer, Orta Doğu bölgesine yıllardır hakim olan Arap-İsrail sorunu hususunda, ABD’den daha fazla siyasal destek bulabileceklerdir. ABD’ye gelince, Orta Asya bölgesindeki bu işbirliği aracılığıyla ABD, Orta Doğu’daki durumuyla ilgili hayati önem taşıyan Türkiye ve İsrail devletleriyle olan ilişkilerini kuvvetlendirebilecektir. Bu işbirliğine paralel olarak, Türkiye ABD’nin Orta Doğu bölgesindeki askeri ayağını oluştururken, İsrail’in de ABD’nin aynı bölgedeki politik ayağını oluşturacağını ileri sürebiliriz. ABD yönetimi bu işbirliğinden Orta Doğu politikalarıyla ilgili olarak elde edeceği muhtemel avantajların ötesinde, dış politikasının belirlenmesinde önemli rol oynayan ABD Kongresindeki Yahudi lobisinin siyasal desteğini de elde edebilecektir.
Böylece, siyasal, ekonomik ve güvenlik konularıyla ilgili olarak Türkiye-İsrail ve ABD üçlüsünün bu karşılıklı beklentilerini dikkate alarak, şunu ileri sürebiliriz ki bu üç devletin Orta Asya bölgesindeki işbirliği oldukça verimli olacak ve Türkiye, Strateji Modeli II’yi oluşturmakla bu bölgedeki politikalarını üst düzeye çıkarabilecektir. Bu Model, katılımcı devletlerin siyasal, ekonomik ve güvenlikle ilgili beklentilerine dayanmaktadır.
a. Strateji Modeli II’nin Avantajları
Strateji Modeli II’nin Türkiye’ye Sağlayabileceği Avantajlar
Birincisi, Orta Asya bölgesinde bir Türk-Amerikan-İsrail işbirliği neticesinde Türkiye’nin ABD karşısındaki siyasal konumu giderek güçlenebilecektir. Soğuk Savaş yıllarında Sovyetler Birliği karşısında geliştirmiş olduğu politikalarla ilgili olarak ABD’nin en güvenilir müttefiklerinden biri olan Türkiye'nin, ABD ve tarihi dostu İsrail’le Orta Asya’da, yani Amerikan ve İsrail yönetimlerinin doğrudan veya dolaylı çıkarlarının bulunduğu bölgede, işbirliği yapmakla daha fazla ABD desteği elde edebileceğini ve bunun da, Türkiye'nin ekonomik ve siyasal problemlerinin olduğu ülkeler karşısında ve uluslararası platformlarda Türk yetkililerinin daha güçlü konumda olmalarına yardımcı olacağını ileri sürebiliriz; ikinci olarak, Orta Asya bölgesinde bir Türk-Amerikan-İsrail işbirliği, Orta Doğu bölgesinde olası bir İran-Suriye stratejik gruplaşması karşısında Türkiye'nin siyasal güç kazanmasına yardımcı olabilecektir. Bu türde bir işbirliğinin, bu devletlerin Türkiye'yi siyasal ve ekonomik olarak zayıf düşürme amaçlarını ortadan kaldıramayacağı anlaşılsa bile, yine de bu işbirliği İran ve Suriye’nin Türkiye'nin ulusal güvenliğini tehlikeye düşürebilecek gelecek projeksiyonları geliştirmelerine engel olabilecektir; üçüncü olarak, Orta Asya bölgesinde bir Türk-Amerikan-İsrail işbirliğinin gerçekleşmesine paralel olarak, Orta Doğu’daki köktendinci Arap devletlerinin Türkiye'ye karşı politikaları yumuşayabilecektir; ve son olarak; bu işbirliği sayesinde, Türk hükümeti, ABD’nin, İsrail’in ve ABD Kongresindeki Yahudi
lobisinin Kürt devleti projesini gerçekleştirme girişimlerini yumuşatabilecektir. [4]
Strateji Modeli II’nin ABD’ye Sağlayabileceği Avantajlar
Birinci olarak; ABD yönetimi, bu işbirliği aracılığıyla Kongredeki Yahudi lobisinin siyasal ve ekonomik desteğinin artmasını sağlayabilecektir; ikinci olarak, Orta Asya bölgesindeki Türk-Amerikan-İsrail işbirliği ABD’nin Orta Doğu politikalarına destek verebilecektir. Orta Doğu bölgesinde İran-ABD, Irak-ABD ve Suriye-ABD arasındaki sorunlar ve Rusya’nın Orta Doğu’daki siyasal beklentileri dikkate alındığında, bu işbirliği üzerinden ABD’nin, Orta Doğu’da, yukarıda sözünü ettiğimiz devletler karşısındaki konumunu Türkiye ve İsrail’in yardımıyla güçlendirebileceğini iddia edebiliriz. Orta Asya bölgesinde bu iki devletle işbirliği geliştirmenin yanında Türkiye, ABD’nin Orta Doğu bölgesindeki askeri dayanağını oluştururken, İsrail de aynı bölgedeki politik dayanağını oluşturabilecektir; ve son olarak, Türk-Amerikan-İsrail işbirliği Orta Asya cumhuriyetleri üzerinde olumlu etki de yapabilecektir. ABD’nin bu devletlerdeki mevcut siyasal sistemlerin devamını titizlikle desteklediği aşikardır. Bu sayede, Rusya’nın politikaları ve İran’ın muhtemel köktendinci girişimlerinin Orta Asya’dan uzak tutulacağına inanmaktadır. Bu görüşe parallel olarak, Orta Asya bölgesinde bir Türk-Amerikan-İsrail işbirliği aracılığıyla İsrail’in bu bölgeye ekonomik olarak yoğun biçimde girmesiyle, Orta Asya devletlerindeki siyasal sistemlerin İslami olmak yerine Batıya yöneleceğini iddia edebiliriz. (Ehteshami, 1994, s.96-97)
Strateji Modeli II’nin İsrail’e Sağlayabileceği Avantajlar
İlk olarak, İsrail, Türkiye’nin de karşılaştığı şekilde, Soğuk Savaş’ın sona ermesinin ardından Batı için stratejik önemini kısmen kaybetmiştir. Ancak, Batı karşısındaki stratejik durumu bu şekilde zayıflamış olsa da, İsrail ABD’nin hala en önemli müttefiklerinden biridir. Dolayısıyla, İsrail’in, ABD yönetiminin hayati çıkarlarının bulunduğu Orta Asya bölgesinde aktif olarak bulunmakla, bu bölgede ABD’nin politikalarına benzer politikaları benimsemekle ve ABD yetkililerinin Orta Asya’daki nüfuz alanlarını genişletmelerine yardımcı olmakla Batı, özellikle ABD karşısındaki bu kaybını telafi edebileceğini ileri sürebiliriz; ikinci olarak İsrail, Orta Asya bölgesinde bir Türk-Amerikan-İsrail işbirliğinde yer alarak ABD yönetimiyle ilişkilerini geliştirebilecektir. İsrail, ABD yönetimiyle ilişkilerini geliştirmenin yanında Orta Doğu bölgesindeki politikalarını daha serbestçe gerçekleştirebilecektir. En azından, İsrail yönetimi, daha fazla ABD desteği kazanmakla Arap-İsrail barış sürecinde kendi siyasal durumunu güçlendirebilecektir; üçüncü olarak, eğer Bernard Lewis’in “İngiliz ve Fransız imparatorluklarının dağılmasından sonra Arap dünyasının doğması gibi, bir Türk devletleri dünyasının ortaya çıkması da, önümüzdeki yıllarda oldukça önemli bir olay olarak görülecek ve bu Türk devletleri Orta Doğu üzerinde büyük bir etki yapacaklardır.” (Göka, 1999, s.181) varsayımı gerçekleşirse, Orta Asya bölgesinde bu türde bir işbirliğinde yer almakla Orta Asya politikalarında söz sahibi olan İsrail’in, Orta Doğu Arap devletleri karşısında siyasal güç kazanabileceğini iddia edebiliriz. Bu gelişmeye parallel olarak, Orta Doğu Arap devletlerinin İsrail karşıtı politikaları, İsrail’in Orta Doğu’daki siyasal durumu üzerinde çok daha az etkili olacak, dolayısıyla, İsrail yönetiminin Orta Doğu bölgesinde karşı karşıya olduğu bu siyasal problem gittikçe azalacaktır; dördüncü olarak, Orta Asya bölgesindeki İsrail-Orta Asya devletleri işbirliğiyle birlikte, İslam dünyası, özellikle Orta Doğu bölgesindeki Müslüman-kökenli toplumlar, İsrail’in Orta Doğu Arap devletleri, özellikle de Filistin sorunuyla ilgili siyasal söylemini ve siyasal girişimlerini yumuşattığını düşünebilecektir. Bu gelişme, İsrail’in kendi bölgesindeki siyasal baskıyı giderek ortadan kaldırmasına yardımcı olabilecektir; ve son olarak, Orta Asya bölgesindeki Türk-Amerikan-İsrail işbirliği, İran’la olan problemlerinin çözümünde de İsrail’e avantaj sağlayabilecektir. İran ve İsrail arasındaki temel problem, “İslamcı köktendincilik” değildir. İsrail açısından bakıldığında problemler, İran’ın barış sürecine ve kendisinin Kudüs’ü içine alacak şekilde genişlemesine karşı çıkması ve bu genişleme konusunda kendisiyle daimi bir mücadele içinde olmasıdır. (Aras, 1999, s.205) Dolayısıyla İsrail, Türkiye'yle ilişkilerini geliştirmenin yanında İran’la mevcut problemlerin çözümü aşamasında Türkiye'nin potansiyel arabuluculuk rolünden de yararlanabilecektir. Bu olasılık oldukça zayıf gözükse bile, yine de göz ardı edilmemelidir.
Strateji Modeli II’nin Orta Asya Cumhuriyetleri’ne Sağlayabileceği Avantajlar
ABD ve Türkiye’nin Orta Asya cumhuriyetleri için sunabileceği avantajları Strateji Model I’de ele aldığımız için, Strateji Model II’de Orta Asya bölgesindeki Türk-Amerikan-İsrail işbirliği ile birlikte yalnızca İsrail yönetiminin Orta Asya cumhuriyetlerine sağlayabileceği olası avantajlardan söz edeceğiz.
İlk olarak, İsrail’in Orta Asya bölgesinde aktif olarak yer almasıyla birlikte, Orta Asya cumhuriyetleri İsrail’in Batı’yla, özellikle ABD ile olan yakın ilişkilerinden yararlanabileceklerdir. Bu cumhuriyetler, İsrail’i Batı’ya, özellikle ABD’ye açılan kapı olarak değerlendirebileceklerdir; ikinci olarak, İsrail’in, bağımsızlıklarına kavuştukları tarihten bu yana Orta Asya devletlerine yaptığı ekonomik yardım, hangi devletten gelirse gelsin ekonomik yardıma muhtaç oldukları için bu devletler tarafından memnuniyetle karşılanmıştır. Bu nedenle, Orta Asya bölgesindeki Türk-Amerikan-İsrail işbirliğine paralel olarak İsrail’le gelişen ilişkileriyle birlikte Orta Asya’daki bu devletler, İsrail’den, bu defa kendi ekonomilerinin iyileştirilmesine yardımcı olacak daha fazla ekonomik yardım sağlayabileceklerdir; üçüncü olarak, açıktır ki İslamcı köktendinciliğin yayılması ve İran’ın bölgede artan etkisiyle ilgili İsrail ve Orta Asya devletlerinin paylaştıkları ortak korku, iki tarafı yakın ilişkiler geliştirmeye götüren en önemli faktörlerden biri durumundadır. Bu durumda, İslami terörü bastırma çabasındaki ABD’nin, Arap Orta Doğusu’nda Müslüman devletler nezdinde günah keçisi ilan edilen İsrail’in ve laisizmi ilke edinen Türkiye’nin Orta Asya bölgesindeki bu üçlü ittifakı İran gibi İslami emeller taşıyan devletler karşısında Orta Asya cumhuriyetlerini rahatlatacaktır.
b. Strateji Modeli II’nin Dezavantajları
Strateji Modeli II’de Orta Doğu Bölgesinden Kaynaklanabilecek Dezavantajlar
İlk olarak, net olarak gözükmektedir ki Orta Asya bölgesindeki Türk-Amerikan-İsrail işbirliği, Türkiye'nin Orta Doğu bölgesindeki Arap ülkeleriyle olan ekonomik ve özellikle de siyasal ilişkilerini olumsuz yönde etkileyecektir. Çünkü bu ülkelerin çoğunun, kuruluşundan beri İsrail’le derin siyasal problemleri bulunmaktadır. Bu nedenle, Türk devletinin İsrail’le işbirliği girişiminin Orta Doğu Arap ülkeleri arasında hoşnutsuzluğa yol açacağı ve bu devletlerin Türkiye'ye karşı olumsuz tavır takınacağını söyleyebiliriz. Bu gelişmeye paralel olarak, Türkiye, Orta Doğu bölgesindeki siyasal istikrar ve ekonomik refahı için gerek duyduğu, bu devletlerin siyasal ve ekonomik desteğinden mahrum kalabilir; ikinci olarak, Orta Asya bölgesindeki Türk-Amerikan-İsrail işbirliğine İran’ın tepkisi üç şekilde olabilir. İran, İsrail devletinin Kudüs’ü içine alacak şekilde genişleme politikasına karşı siyasal muhalefetini artırabilir ve İran’ın bu siyasal girişimi, Arap-İsrail barış sürecinde problemlere yol açabilir. İran, ikinci olarak, Orta Asya bölgesindeki Türk-İsrail işbirliği girişimini engellemek amacıyla, Hizbullah’a verdiği siyasal desteği artırabilir, bu da Türk yetkililerinin bu işbirliği sürecine yoğunlaşmasını engelleyebilir. Ve son olarak İran, Rusya ile ilşkilerini yoğunlaştırıp, bu ilişkiyi Orta Asya bölgesi için stratejik ortaklığa dönüştürebilir; üçüncü olarak, İran gibi Suriye de, Orta Asya bölgesindeki Türk-İsrail işbirliğine iki şekilde tepki gösterebilir. Suriye, Türkiye'nin Orta Asya bölgesindeki girişimlerinin sonucunda Orta Doğu bölgesinde kazanacağı muhtemel nüfuzu baltalamak amacıyla, PKK’ya verdiği desteği artırabilir. İkinci olarak Suriye, İran ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimiyle ilişkilerini güçlendirebilir ve hatta, Türk-Amerikan-İsrail üçlü ittifakının karşısında, Suriye-İran-Ermenistan-Yunanistan’ın oluşturacağı bir dörtlü stratejik ittifakın kurulmasına gönüllü olarak önderlik edebilir.
Strateji Modeli II’de Rusya Federasyonu’ndan Kaynaklanabilecek Dezavantajlar
İlk olarak, Rusya Federasyonu, Orta Asya bölgesindeki Türk-İsrail işbirliğini tehlikeye sokmak için Arap devletlerinin İsrail karşıtı politikalarını destekleme çabasına girebilir. Böylelikle, Arap-İsrail barış sürecini engelleyebilecek ve bu da İsrail’in bu işbirliği sürecine daha az yoğunlaşmasına yol açabilecektir; ikinci olarak, Rusya Federasyonu, Orta Doğu bölgesindeki devletleri, Türkiye ve İsrail’in Orta Asya bölgesinde geliştirdikleri ortak ittifak vasıtasıyla Orta Doğu bölgesindeki devletler karşısında daha da güç kazanacaklarına ikna edebilir. Rusya’nın girişimleri neticesinde tahrik olan Arap devletleri, Türkiye karşıtı ve İsrail karşıtı politikalarını artırabileceklerdir; üçüncü olarak, Rusya, Türkiye ile ilişkileri yıllardır nazik bulunan Orta Doğu bölgesindeki İran ve Suriye, Kafkaslar’da Ermenistan, Balkanlar’da Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi gibi devletlerle ilişkilerini geliştirerek bu devletlere, Orta Asya bölgesindeki Türk-İsrail ittifakına karşı bir tür stratejik ittifak kurmayı önerebilir; ve son olarak, Rusya Federasyonu, Türkiye’yi siyasal ve ekonomik olarak zayıflatmak için PKK teröristlerine yardım ve yataklık yapmaya devam edebilir.
Strateji Modeli II’de Türkiye’deki İslamcı ve Milliyetçi Çevrelerden Kaynaklanabilecek Dezavantajlar
1990’ların başında Orta Asya’daki eski Sovyet cumhuriyetlerinin bağımsızlıklarını ilan etmelerinden hemen sonra, Türkiye'deki İslamcı ve milliyetçi çevrelerin geliştirdikleri oldukça fanatik siyasal söylemleri ve benimsedikleri oldukça keskin siyasal tavırları göz önüne aldığımızda, bu çevrelerin Türk yetkililerinin nüfusu Yahudi olan İsrail devletiyle işbirliği girişimlerine karşı çıkacaklarını ileri sürmek mümkündür. Bu nedenle, Türkiye'deki İslamcı veya milliyetçi ideolojinin takipçileri Türkiye'de tam katılımlı bir mutabakatın oluşmasını engelleyebilecek, bu da, Orta Asya bölgesi ve Orta Asya cumhuriyetlerine ilişkin yoğunlaşmayı güçleştirecek şekilde iç politikada bazı problemlerin doğmasına yol açabilecektir.
3. Strateji Modeli III : Türkiye - İran - ABD Strateji Modeli
Strateji Modeli III’de, bu strateji modeli aracılığıyla Türkiye'ye sunabileceği “siyasal avantajlar”ı ve İran’ın kendi bölgesi, Orta Asya bölgesi ve dünya siyasetindeki “siyasal ve ekonomik çıkarlarını” dikkate alarak İran’ı seçtik. Türkiye'yle iyi komşuluk ilişkileri geliştirme yolları arayabileceğini, PKK ve Hizbullah’ın Türkiye'ye karşı terörist faaliyetleriyle ilgili çok daha dikkatli davranacağını varsayarak ve İran’ın Orta Asya bölgesindeki Türkiye - ABD - İran işbirliği yoluyla elde edebileceği, İslam devrimi ve İran-Irak savaşından bu yana yaşadığı yalnızlığın ortadan kalkmasını sağlamak ve bu strateji modeli yardımıyla ABD’yle ilişkilerini geliştirmek, Orta Asya bölgesinde yapılan petrol taşımacılığında pay sahibi olmak, Orta Doğu bölgesindeki siyasal ve ekonomik konumunu pekiştirmek gibi “siyasal ve ekonomik çıkarlar”ı göz önünde bulundurarak İran’ı Strateji Modeli III’e yerleştirdik.
Strateji Modeli III’ün önündeki engellere rağmen, bu işbirliği strateji modelinin uygulanmasıyla birlikte, Orta Asya bölgesiyle ilgili olarak bu devletlerin siyasal, ekonomik ve güvenlik gibi konularda taşıdıkları farklılıklar ve beklentiler tarafları daha az rahatsız eder hale gelecek ve tamamen ortadan kaldırılamasa bile, aralarındaki siyasal, ekonomik ve güvenlikle ilgili ihtilaflar kontrol altına alınacaktır, çünkü Strateji Model III’ün nihai hedefi, bu tür bir işbirliğinde yer alan devletlerin arasındaki siyasal, ekonomik ve güvenlikle ilgili farklılık ve beklentilerini en alt düzeye indirmek ve aralarında Orta Asya bölgesiyle ilgili tüm siyasal, ekonomik veya askeri ihtilafları ortadan kaldırmaktır. Dolayısıyla, Strateji Modeli III’ün gerçekleşmesiyle birlikte Türkiye, Orta Asya’daki hedeflerini gerçekleştirebilecek ve ülke içindeki ekonomik ve toplumsal ilerlemeyi daha kolay sağlayabilecektir.
Şunu da belirtmek gerekir ki Strateji Model III, esas olarak katılımcı devletlerin siyasal ve güvenlik konularıyla ilgilidir.
a. Strateji Modeli III’ün Avantajları
Strateji Model III’ün Türkiye’ye Sağlayabileceği Avantajlar
İlk olarak, Orta Asya bölgesindeki Türk-Amerikan-İran işbirliği ile birlikte Rusya-İran ilişkileri gittikçe gerileyebilecektir. Bu gelişmenin sonucu olarak Rusya Orta Doğu bölgesindeki güç odaklarından birinden mahrum kalabilecektir. Dahası, Orta Asya’daki sıkı Rusya-İran ilişkisi yerini Türk-Amerikan-İran ortaklığına bırakacaktır; ikinci olarak, Orta Asya bölgesinde Türkiye ile işbirliğini kabul eden İran, PKK ve Hizbullah’a destek vermekten vazgeçebilecektir. Bunun yanında Türkiye, bu yasadışı grupları, kendilerini barındırıp siyasal destek veren bir devletten mahrum bırakacaktır; üçüncü olarak, Orta Asya bölgesinde, Türkiye'nin bu bölgedeki etkisini yok etmek için Rus yetkililerin son zamanlarda çok sıklıkla söyleyip durdukları bir Rusya-İran-Ermenistan üçlü stratejik ortaklığının doğma olasılığı, Orta Asya’daki bir Türk-Amerikan-İran ortaklığı ile birlikte ortadan kalkabilecektir. Orta Asya bölgesinde bir Rus-Ermeni stratejik ortaklığının kurulma olasılığı konusunda şunu iddia edebiliriz ki, her iki ülke de kendi iç siyasal ve ekonomik sorunlarıyla uğraşmakta olduğundan, bu ikilinin oluşturacağı bir ortaklık Rusya-İran-Ermenistan stratejik ortaklığı kadar etkin olmayacaktır; dördüncü olarak, Strateji Model III’ün gerçekleşmesiyle birlikte İran, İran-Suriye-Ermenistan-Yunanistan-Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin oluşturacağı olası stratejik ittifakta yer almaktan kaçınabilecektir; beşinci olarak, daha önce de sözü edildiği gibi, Türkiye ve Orta Asya cumhuriyetleri coğrafi olarak birbirine komşu değillerdir. Bu cumhuriyetlere ulaşım oldukça zordur. Türkiye'yi Orta Asya’ya kara yolundan bağlayan güzergah, ancak ya İran’ı baştan başa geçerek veya Transkafkasya’yı geçip ve Rusya üzerinden, ya da Transkafkasya ve Hazar Denizi üzerinden geçiş şeklindedir. (Winrow, 1996, s.129) Bu nedenle, Orta Asya bölgesindeki Türk-Amerikan-İran işbirliğiyle birlikte, Türkiye'nin İran’dan geçen taşımacılık yolunun tam güvenliğini sağlayabileceğini söyleyebiliriz; ve son olarak, Türk-Amerikan-İran işbirliğinin sonucunda ABD’den çeşitli siyasal ve ekonomik avantajlar elde etme beklentisindeki İran yönetimi, Türkiye ve Amerika’nın desteklediği Bakü-Tiflis-Ceyhan güzergahına bundan böyle karşı çıkamayacaktır.
Strateji Modeli III’ün ABD’ye Sağlayabileceği Avantajlar
İlk olarak, ABD’nin, temelde İran’ı Orta Asya bölgesinden uzak tutmaya ve nihai olarak siyasal açıdan yalnız bırakmaya dayalı Orta Asya dış politikasının, İran’ı Rusya Federasyonu’yla ekonomik ve siyasal işbirliğine itmesi mümkün gibi gözükmektedir. Bu nedenle, ABD yönetiminin İran’la işbirliğine yanaşması bu devletin Rusya’yla yakın ilişkiler geliştirmesinin önüne geçebilecek ve böylece İran, bundan böyle ABD için Orta Doğu ve Orta Asya bölgesinde bir tehdit olmaktan çıkmış olacaktır; ikinci olarak, Orta Asya bölgesindeki Türk-Amerikan-İran işbirliğinin yardımıyla ABD, İran’ı Orta Doğu bölgesindeki en önemli negatif faktörlerden biri olmaktan çıkarmış olacaktır. İran, ABD-İran işbirliği aracılığıyla elde edeceği ekonomik ve siyasal avantajların önemini dikkate alarak, anti-Amerikancı politikalarını yumuşatabilecek ve kendi bölgesinde daha işbirliğine dönük bir tutum benimseyebilecektir. Bu gelişme, uygulamada ABD açısından şu olumlu sonucu doğurabilecektir: İran, yasadışı grupların faaliyetlerini desteklemekten vazgeçip, Arap-İsrail barış sürecine karşı takındığı olumsuz siyasal tutuma son verip hukukun üstünlüğünü kabul ederek Orta Doğu barış sürecini destekleyebilecektir. Bu gelişme, ABD yönetiminin Orta Doğu’daki etki alanını genişlemesine yol açabilecektir; ve üçüncü olarak, Orta Asya bölgesindeki Türk-Amerikan-İran işbirliği sayesinde ABD, Orta Asya cumhuriyetleriyle geçmişten gelen derin kültürel, tarihi ve toplumsal bağları bulunan bu iki Müslüman ülkeyle Orta Asya’da birlikte bulunma fırsatını yakalamış olacaktır. Böylelikle ABD, Orta Asya politikalarını daha kolayca gerçekleştirebilecektir.
Strateji Model III’ün İran’a Sağlayabileceği Avantajlar
İlk olarak, İran, Orta Asya bölgesindeki Türk-Amerikan-İran işbirliği içinde yer almakla, ABD ile süre gelen politik çekişmesine son verebilecektir. Bu ümit verici gelişmenin sonucu olarak İran, ABD yönetimini mevcut ambargoyu iptal etmeye ikna edebilir, dünya ile bütünleşerek yalnızlıktan kurtulabilir ve ekonomisini iyileştirebilir. Bu nedenle, İran’ın Türk-Amerikan-İran işbirliğinden elde edebileceği avantajların, bu devletin Orta Asya bölgesindeki olası bir İran-Rus stratejik ittifakından sağlayabileceği avantajlardan çok daha fazlası olacağı iddia edilebilir; ikinci olarak, Rusya’nın kuzeye kadar uzanan devasa gücünden dolayı İran tarihte Rusya’yı diğer güçlerle dengeleme yolları aramıştır. Fransa (Napolyon döneminde), Almanya, Amerika ve hatta Japonya ve Çin, İran için son dönemde bazı alanlarda birer dengeleyici güç olarak işlev görmüşlerdir. (Fuller, 1991, s.182) Bundan dolayı, dünyanın tek süper gücü ile işbirliği sayesinde İran, Rusya Federasyonu gibi siyasal ve ekonomik geleceği belirsiz bir devletin insafına kalmaktan kurtulma şansını elde edebilecektir; üçüncü olarak, daha önce de belirtildiği gibi, İran’ın kuzeyinde yaşayan İranlı Azeriler nüfusun %20 ila %30’unu oluşturmaktadır ve İran bugüne kadar bu Azeri nüfusla ilgili hep kaygı duymuştur. Bu kaygı İran’ın, İran’da yaşayan Azeriler’in Azerbaycan’da yaşayan Azerilerle veya Azerbaycan’da yaşayan Azerilerin diğerleriyle birleşmeye kalkışacağı varsayımından kaynaklanmaktadır. Bu nedenle İran, Orta Asya bölgesiyle ilgili olarak Türkiye'yle ilişkilerini geliştirerek Türkiye ve Azerbaycan arasındaki yakın ilişkilerden yaralanabilecek ve bu tehlikeyi ortadan kaldırabilecektir; ve son olarak; Orta Asya cumhuriyetlerinin halklarıyla geçmişten gelen derin tarihi bağları bulunsa da, İran’ı, Orta Asya bölgesinde ideolojik ve kültürel etkisini genişletmekten alıkoyan bazı engeller bulunmaktadır. İlk olarak, İran halkı Şii, Orta Asya devletlerinin halkları ise Sünnidir, ikinci olarak, İranlılar İslami geleneklere sıkı sıkıya bağlıyken Orta Asya devletlerinin halkları daha ‘Asya’ya özgü’ gelenekleri tercih etmektedirler, üçüncü olarak, tarih boyunca Orta Asya bölgesinde yaşamış devletler, asla İran’ın etki alanına girmemişlerdir. (Zagorski, Zlobin, Solodovnik, Khrustalev, 1992, s.8) İran’la karşılaştırıldığında Türkiye’nin Orta Asya toplumlarıyla olan bağları din ve gelenekler açısından çok daha derindir. Bu nedenle, bu açıklamaya dayanarak şunu ileri sürebiliriz ki, Orta Asya bölgesindeki bir Türkiye-İran işbirliği, bölgedeki bu cumhuriyetler üzerinde çok daha etkili olabilecektir.
b. Strateji Modeli III’ün Dezavantajları
Strateji Modeli III’de Rusya Federasyonu’ndan Kaynaklanabilecek Dezavantajlar
Öncelikle, daha önce de sözü edildiği gibi, Rus yetkililer, PKK’yı topraklarında barındırdıklarını ve siyasal ve ekonomik destek verdiklerini açıkça belirtmemişlerse de bunu gizli biçimde yapmaktadırlar. Bu nedenle, Rusya Federasyonu’nun Türkiye'yi siyasal ve ekonomik olarak zayıflatmak amacıyla ve Türk devletinin Orta Asya cumhuriyetleri üzerindeki etkisini yok etmek amacıyla, Orta Asya bölgesindeki Türk-İran işbirliğinin ardından İran’dan ayrılmak durumunda kalan PKK destekçilerini barındırmaya ve bunlara siyasal ve ekonomik destek vermeye başlaması hayli mümkün gözükmektedir; ikinci olarak, Orta Asya bölgesindeki Türk-Amerikan-İran işbirliğinin bölgede İslami duyguları canlandıracağını ve bu gelişmenin bu cumhuriyetler karşısındaki siyasal durumunu tehlikeye düşüreceğini öngörecek olan Rusya Federasyonu, bunlar üzerindeki nüfuzunu artırabilecek ve Orta Asya devletlerini Türk-Amerikan-İran ittifakının bölgede fiilen yer almasına karşı çıkmaya zorlayabilecektir; üçüncü olarak, Orta Doğu bölgesindeki en önemli ortaklarından birini kaybedecek olan Rusya Federasyonu, Suriye gibi, Türkiye'ye düşmanca tutum içindeki diğer Orta Doğu devletleriyle yakın ilişkiler geliştirmeye yoğunlaşacak ve bu devletlerin Türkiye karşıtı politikalar geliştirmelerine yardımcı olacaktır.
Strateji Modeli III’de İsrail’den Kaynaklanabilecek Dezavantajlar
İlk olarak, Orta Asya bölgesinde İran’la işbirliği sürecinde yer alan ABD karşısında şaşkınlık içindeki bir İsrail, ABD kongresindeki Yahudi lobisini etkileyerek ABD yönetimine karşı tepki gösterebilecektir; ikinci olarak, Orta Asya bölgesinde Türk-Amerikan-İran işbirliğinin kapsamında, İran’la böyle bir işbirliği sürecinde birlikte yer alan Türkiye'yi bu tercihinden dolayı eleştirebilecektir. Türkiye'yle çok yönlü ilişkiler geliştirmeye sıcak bakmayacak ve ilişkilerini askıya alabilecektir; üçüncü olarak, özellikle ABD yönetimi tarafından 2002 yılı Temmuz ayından itibaren daha sıklıkla ve daha büyük bir ciddiyetle telaffuz edilmeye başlanan Kuzey Irak’ta bir Kürt devleti kurma projesi kapsamında, Türkiye’ye ilişkin 1991 yılından bu yana benimsediği olumlu politikalarını Eylül 2002’den itibaren sertleştiren ve hatta Türkiye’yle ilgili hakarete varan beyanatlarda bulunan Irak Kürdistan Demokrasi Partisi lideri Mesut Barzani’ye ve hem de Amerikan hükümetine destek verebilecektir.
Strateji Modeli III’de Orta Asya Cumhuriyetleri’nden Kaynaklanabilecek Dezavantajlar
İlk olarak, daha önce de sözü edildiği gibi Orta Asya cumhuriyetleri, İslamcı hareketlerin bölgeye sızma girişimlerinden dolayı bazı kaygılar taşımaktadır ve İran gibi bazı Müslüman devletleri, İslami duyguları kullanarak Orta Asya’da siyasal ve ekonomik nüfuz alanlarını artırma eğiliminde olan devletler olarak görmektedirler. Bu nedenle, bu sorundan dolayı duydukları korkunun bu devletleri, kendi bölgelerindeki bir Türk-Amerikan-İran işbirliğine karşı çıkmaya itebileceğini söylemek mümkündür; ikinci olarak, Rusya Federasyonu’nun Orta Asya bölgesindeki Türk-Amerikan-İran işbirliğine göstermesi kuvvetle muhtemel olumsuz tavır karşısında, Orta Asya cumhuriyetleri de bu işbirliğine destek vermekten kaçınabileceklerdir.
4. Strateji Model IV : Türkiye – Orta Asya Ekonomik İşbirliği Örgütü (OAEİÖ)
Strateji Modeli IV’de, EİÖ (Ekonomik İşbirliği Örgütü – 1985 yılında İran, Pakistan ve Türkiye tarafından kurulmuş ve Sovyetler Birliği’nin sona ermesinden sonra on üyeli bir örgüt haline gelmiştir. EİÖ, normal düzenli toplumsal ve ekonomik gelişim için gereken koşulları yaratma görüşü eşliğinde çok yönlü bölgesel işbirliği geliştirme ve bölgenin toplumsal ve ekonomik potansiyelinden en üst düzeyde yararlanarak üye ülkelerin halklarının yaşam standartlarını yükseltmek amacındadır) ve KEİÖ (Karadeniz Ekonomik İşbirliği Örgütü, 1992 yılında Karadeniz çevresindeki komşu devletler tarafından kurulmuştur. KEİÖ, mal ve sermayenin serbestçe dolaşabileceği bir ekonomik işbirliği bölgesi yaratmak amacındadır. KEİÖ üyeleri, her birinin ekonomik ve toplumsal ilerlemelerinin başlaması ve gelişmesini hızlandırma potansiyelindeki çok yönlü işbirliğinin içeriğini zenginleştiren ortak bir anlayışla bir araya gelmişlerdir) gibi ekonomik temellere dayanan oluşumlardan esinlenilmiştir. Strateji Modeli IV’de Türkiye'nin Orta Asya bölgesine ilişkin dış politika hedeflerini en üst düzeye çıkarmak üzere önerilen OAEİÖ, ABD’nin önderliğinde İran, Hindistan, ve Pakistan’ı içine alma amacı taşımaktadır. Bu örgüt, Orta Asya bölgesinden farklı ekonomik ve siyasal beklentileri bulunan bu devletleri, Orta Asya’nın ekonomik potansiyelinden maksimum yarar sağlamayı amaçlayan ortak bir hedef etrafında bir araya getirme kararındandır.
İlk bakışta, OAEİÖ’nün gerçekleşmesi birtakım nedenlerden dolayı büyük bir hayalperestlik gibi gözükebilir. Bu nedenlerden ilki, katılan devletlerin bazılarının kendi aralarında çeşitli alanlarda büyük ekonomik, siyasal ve güvenlik problemlerinin bulunmasıdır. Örneğin, Hindistan ve Pakistan arasındaki Keşmir sorunu yıllardır ilk sırayı işgal etmektedir. Bunun yanında, Hindistan yönetimi, Pakistan’ın Orta Asya bölgesindeki İslami girişimleri karşısında kendini güvensiz hissetmekte ve Pakistan’ın, İslamiyeti öne çıkarmak suretiyle Müslüman nüfuslu Orta Asya devletlerini kendisine karşı kullanabileceği endişesi taşımaktadır. Bundan başka, İran Pakistan’ın politikalarından oldukça rahatsızdır, çünkü İran, Afganistan sorununda Şiilere ve Farsça konuşan gruplara arka çıkarken, Pakistan yönetimi Sünni Peştunları desteklemektedir. İran yönetimi, Pakistan’ın Suudi Arabistan’la yakın ilişkiler geliştirmeye yönelik resmi girişimlerinden de rahatsızlık duymaktadır. Bunun yanı sıra ABD yönetimi, Güney Asya’nın istikrarını tehlikeye düşürebileceğine inandığı için Hindistan ve Pakistan’ın karşılıklı nükleer tehdit girişimlerini onaylamamaktadır. Ayrıca, terörist ülke olarak değerlendirdiği için ABD’nin İran’a uyguladığı ambargo günümüzde de sürmektedir. Türkiye ise İran yönetiminin Hizbullah ve PKK gibi yasadışı gruplara verdiği destek nedeniyle İran’dan şikayetçi olmaya devam etmektedir.
İkinci olarak, OAEİÖ’de yer alan devletlerin her birinin Orta Asya bölgesinden ve bu örgütten farklı siyasal, ekonomik ve güvenlik beklentileri bulunmaktadır. Örneğin İran, OAEİÖ’nün üyesi olmayı Orta Asya’nın ekonomik potansiyelinden yararlanmak ve ABD’yle ilişkilerini iyileştirmek için isteyebilecek iken; Hindistan, Pakistan’ın İslami girişimler nedeniyle Orta Asya’da muhtemel bir nüfuz alanı yaratmasına imkan vermemek, Soğuk Savaş dönemindeki en önemli ekonomik, siyasal ve askeri destekçisi Sovyetler Birliği’ni kaybettikten sonra güçlü yeni müttefikler bulmak ve bu örgüt sayesinde ABD ile çok yönlü ilişkiler geliştirerek siyasal, ekonomik ve toplumsal durumunu iyileştirmek amacıyla tercih edebilecektir. Pakistan’ın bu örgütle ilgili beklentileri, ABD’nin ekonomik ve askeri yardımını (2001 yılı Eylül ayını takiben ABD’nin terörle mücadele ve Afganistan projesi kapsamında Pakistan’a sunduğu ekonomik ve askeri yardım haricinde) artırmak ve kalıcı kılmak, Hindistan karşısında güçlenebilmek için bazı yeni güvenlik girişimleri başlatmak ve İran’la tekrar ilişki kurmak olabilir. ABD ise, Hindistan ve Pakistan’ın Güney Asya’daki nükleer girişimlerini kontrol edebilmek ve Orta Asya bölgesinin kontrolünü elinde tutabilmek için bu örgütün itici gücü olmayı tercih edebilir. Türkiye’ye gelince, Türk yetkililer, İran, Hindistan, ve Pakistan’ın Orta Asya bölgesindeki olası bireysel girişimlerine imkan vermemek, bu örgüt yardımıyla uzun vadede Rusya ve Slav-Ortodoks Balkan devletlerine karşı Müslüman Güvenlik Kuşağı oluşturmak ve Pakistan’ın Orta Asya devletleri üzerindeki İslami etkisini yok etmek üzere bu türde bir örgüt kurma girişiminde bulunabileceklerdir.
Strateji Modeli IV’ün karşılaşabileceği bu engellere rağmen, inanıyoruz ki, bu işbirliği modelinin gerçekleşmesiyle birlikte bu devletler arasındaki siyasal, ekonomik ve güvenlikle ilgili farklılıklar ve beklentiler, tümüyle ortadan kalkmasa bile daha az rahatsız eder hale gelecek ve aralarındaki siyasal, ekonomik ve askeri ihtilaflar kontrol altına alınacaktır. Çünkü bu türde örgütlerin nihai hedefi, üye devletler arasındaki siyasal, ekonomik ve güvenlikle ilgili farklılıklarını ve beklentilerini en alt düzeye indirmek ve üye devletler arasındaki siyasal, ekonomik veya askeri ihtilafları ortadan kaldırmaktır. Bu nedenle, Strateji Modeli IV’ün gerçekleşmesiyle birlikte Türkiye, Orta Asya’daki hedeflerini gerçekleştirme imkanı bulabilecek ve ülke içindeki ekonomik ve toplumsal ilerlemeyi güçlendirebilecektir.
Şunu da belirtmek gerekir ki Strateji Modeli IV, yer alan devletlerin kısmen ekonomik, kısmen de siyasal ve güvenlikle ilgili beklentilerini esas almaktadır.
a. Strateji Modeli IV’ün Avantajları
Strateji Model IV’ün Türkiye’ye Sağlayabileceği Avantajlar
İlk olarak, Strateji Modeli IV’le birlikte Türkiye, Orta Asya bölgesinde farklı ekonomik ve siyasal hedefleri bulunan Hindistan, Pakistan ve İran gibi devletlerin bu bölgeye ilişkin politikalarını tek başlarına gerçekleştirme girişimlerini engelleyebilecek, böylelikle Orta Asya’daki farklı güç odaklarını ortadan kaldırabilecektir; ikinci olarak, Strateji Modeli IV’le birlikte Türkiye, kendisini ekonomik ve siyasal açılardan zayıflatmaya yönelik herhangi bir Rus tehdidine veya Balkanlardaki bir Slav-Ortodoks ayaklanmasına ya da Yunanistan’ın muhtemel olumsuz bir tutumuna karşı (kısa vadede hayata geçemeyecek olsa da) bir “Müslüman Güvenlik Kuşağı” kurabilecektir; ve son olarak, Türkiye Strateji Modeli IV’de yer alan Pakistan’ın Orta Asya bölgesinde köktendinci politikalarını gerçekleştirmesini önleyebilecektir.
Strateji Model IV’ün ABD’ye Sağlayabileceği Avantajlar
İlk olarak, ABD, Orta Asya Ekonomik İşbirliği Örgütü’nün itici gücü olacağından, bu örgüt aracılığıyla Rusya Federasyonu’na karşı Orta Asya bölgesinin güvenliğini koruyabilecektir. ABD, Türkiye'yi bu örgütün başına getirerek Orta Asya bölgesindeki dış politika hedeflerini gerçekleştirme fırsatını da bulabilecektir; ikinci olarak, ABD Güney Asya’da nükleer bir tehlikeye neden olabilecek devletlerden Hindistan ve Pakistan’ın, bölgede bu yöndeki girişimlerini bu örgüt aracılığıyla kontrol altında tutabilecektir; üçüncü olarak, ABD, bu örgüt aracılığıyla Orta Asya bölgesindeki etki alanını genişletebilecek ve hatta Afganistan’ın yeniden inşası kapsamında 2002 yılında bu cumhuriyetlerin üçünde konuşlandırdığı üslerin haricinde bu bölgede uzun vadede askeri üsler kurabilecektir. ABD’nin, 1955’de ABD-destekli Bağdat Paktı’nın Türkiye, İran, Irak ve Pakistan tarafından kurulmasındaki temel dış politika hedefini kavradığımızda, Orta Asya Ekonomik İşbirliği Örgütü’nün kurulmasına ABD’nin verdiği desteği de anlayabiliriz. ABD’nin Bağdat Paktı’na destek verme amacı, bu Pakt’a katılan devletlerin ekonomik ve siyasal durumlarını iyileştirerek, Sovyetler Birliği’nin muhtemel girişimlerine karşı bu pakt aracılığıyla Orta Doğu bölgesinin güvenliğini kontrol altına almak istemesiydi. Daha sonraki yıllarda ABD, Orta Doğu’da sadece siyasal nüfuzunu genişletmekle kalmamış bu bölgede askeri açıdan da etkili duruma gelmişti; dördüncü olarak, bu örgüt aracılığıyla ABD, Pakistan üzerindeki etkisini artırabilir, bu da ABD yönetimine Afganistan politikalarını Pakistan üzerinden daha kolayca gerçekleştirebilme imkanı verebilir. Bundan dolayı Orta Asya Ekonomik İşbirliği Örgütü’nün destekleyicisi olmakla ABD’nin, kısa vadede bölgedeki ekonomik etki alanını genişletebileceğini, uzun vadede ise siyasal ve askeri etkisini artırabileceğini düşünebiliriz.
Strateji Model IV’ün İran’a Sağlayabileceği Avantajlar
İran, Orta Asya Ekonomik İşbirliği Örgütü’nde yer almakla, Pakistan ve Afganistan’daki yeniden düzenleme girişimleriyle ilgili olarak ABD’ye verdiği desteği artırabilecek, bu gelişme de Pakistan yönetiminin Türkmenistan doğal gazını Pakistan üzerinden Afganistan’a taşıma amaçlı dış politika hedefine yeterince yoğunlaşmasına engel olabilecektir. Bu gelişmenin sonucu olarak İran, hem Pakistan’ın Orta Asya’da kendisine ekonomik rakip olarak yükseliş olasılığını ve hem de ulusal güvenliği için tehlike oluşturan olumsuz faktörlerden birini eleyebilecektir
Strateji Model IV’ün Hindistan’a Sağlayabileceği Avantajlar
İlk olarak, bu örgütle birlikte Hindistan, Pakistan’ın Orta Asya’da İslami duyguları kullanmasını önleyebilecektir. Bu gelişme, aynı zamanda, İslamiyeti kullanarak Orta Asya cumhuriyetleriyle çok yönlü ilişkiler geliştirme düşüncesiyle Hindistan karşısında güç kazanmayı planlayan Pakistan’ın muhtemel negatif politikalarını da engelleyebilecektir; ikinci olarak, Hindistan ile Pakistan arasında, Pakistan’ın bağımsızlığını kazandığı günden bu yana yaşanılan ve bu güne kadar üç savaşa, bölgesel düzeyde de nükleer silahlanmaya neden olan Keşmir sorunu, Hindistan açısından aşırı dinci terror gruplarının ülkede yarattığı ayrılıkçı bir hareket olarak değerlendirilmektedir. Hindistan, Pakistan ve 11 Eylül saldırılarından sonra uluslararası ve bölgesel terörizme savaş açan Amerika ile bu türden bir işbirliği strateji modelinde birlikte yer alarak bu sorunu hafifletme imkanı bulabilecektir; üçüncü olarak, Hindistan, bu örgüt yardımıyla iki yönlü ekonomik ilişkiler geliştirerek ve çok taraflı güvenlik düzenlemeleri oluşturarak Sovyetler Birliği’nin sona ermesinin ardından, kaybettiği Rus desteğinin yol açtığı boşluğu telafi edebilecektir; ve son olarak, yavaş yürüyen ekonomik kalkınma, ülke içindeki çekişmeler, uluslararası platformlarda öneminin azalması Hindistan’ı dış ilişkiler geliştirme üzerinde yoğunlaşmaya teşvik etmiştir. Bu nedenle, Hindistan’ın Orta Asya Ekonomik İşbirliği Örgütü sayesinde bu engellerin bir kısmını ortadan kaldırabileceği ileri sürülebilir.
Strateji Model IV’ün Pakistan’a Sağlayabileceği Avantajlar
İlk olarak, Pakistan bu örgüte üyelik vasıtasıyla, kendi geleceği için çok önemli gördüğü ABD siyasal ve ekonomik yardımının devamını sağlayabilecektir. Bunun yanı sıra, bu işbirliğini takiben Pakistan yönetiminin ABD ile ilişkilerinde 1990 tarihli Pressler Amendment[5] benzeri başka bir yaptırımla karşılaşmayacağı ileri sürülebilir; ikinci olarak, Pakistan yönetimi ABD’nin siyasal ve ekonomik desteğinin kalıcılığını sağlayamasa bile, bu türde bir ekonomik örgütün üyesi olmakla Hindistan karşısında kendini daimi güvende hissedebilecektir. Çünkü OAEİÖ tipi ekonomik örgütlerin kurulmasındaki nihai amacın, üye devletlerin ekonomik potansiyellerini yükselterek katılan devletler arasındaki siyasal ihtilafları gidermek olduğu aşikardır. Dolayısıyla bu türde bir ekonomik-güvenlik düzenlemesinde yer almakla Pakistan’ın, Güney Asya’da kendini Hindistan’a karşı koruyabileceğini söyleyebiliriz; üçüncü olarak, Pakistanlı yetkililer OAEİÖ üyeliği vasıtasıyla, Suudi Arabistan’la ilişkilerini geliştirme girişimleri hususunda İran yönetimi tarafından duyulan hoşnutsuzluğu hafifletebileceklerdir.
b. Strateji Modeli IV’ün Dezavantajları
Strateji Modeli IV’de Rusya Federasyonu’ndan Kaynaklanabilecek Dezavantajlar
İlk olarak, Türkiye ve Amerika önderliğinde kurulacak OAEİÖ’nün karşısında Rusya Federasyonu, Sovyetler Birliği’nin dağılmasını takiben eski Sovyet devletlerini kontrol altında tutmak üzere kurulan BDT’nu askeri bir örgüte dönüştürebilecektir. Bu durumda, Rus yetkilileri kızdırmaktan titizlikle sakınan Orta Asya devletleri, OAEİÖ’e karşı olumsuz tutum takınabilecek ve bu türde ekonomik (kısa vadede) ve siyasal-askeri (uzun vadede) gruplaşmaların dışında kalmayı tercih edebilecektir; ikinci olarak, Rus yetkililer, bu türde bir örgütün gelişmesini engelleyebilmek için, Orta Asya devletlerini, OAEİÖ’de aktif olarak yer almaları halinde Rusya’nın ekonomik yardımı ve güvenlik garantisinden mahrum kalabilecekleri şeklinde tehdit edebilecektir.
Strateji Modeli IV’de Orta Asya Cumhuriyetleri’nden Kaynaklanabilecek Dezavantajlar
Rusya’nın ekonomik, siyasal ve askeri yardım veya desteğine tam bağımlı Orta Asya devletleri, Rus yönetimini kızdırmamak için bu türde bir ekonomik örgütte yer almaya ilgisiz kalabileceklerdir.
Strateji Modeli IV’de NATO’dan Kaynaklanabilecek Dezavantajlar
1950’lerin başlarında Nato üyeliğine katılarak ortak güvenlik şemsiyesi altına alınmayı kendi isteğiyle kabul eden Türkiye, kısa vadede üye devletlerin ekonomik potansiyellerini yükseltmeyi ve uzun vadede de bölgede siyasal ve güvenlik yapılanmaları gerçekleştirmeyi amaçlayan OAEİÖ’nün hayata geçirilmesini takiben farklı ve Nato’nun dışında bir güvenlik örgütüne dahil olmakla Nato üyelerinin muhalefetiyle karşılaşabilecektir.
Makalenin ilk bölümünde Türkiye’nin Orta Asya Cumhuriyetleri ile mevcut ilişkilerini geliştirmesini sağlayabilmek amacıyla dört işbirliği strateji modelini sunduktan sonra, Stradigma’nın gelecek sayısında yer alacak olan ikinci bölümde; bu strateji modellerinin uygulanmasının ardından Türkiye'nin Orta Doğu bölgesi, ABD, Rusya Federasyonu, Yunanistan ve AB karşısındaki durumunun gelecekte nasıl olabileceğine ilişkin olası olumlu ve olumsuz senaryolar tartışılacaktır.
REFERANSLAR
Aras, Bülent (1999). “İsrail-İran-Türkiye Üçlüsünde Gelişen İlişkilere Alternatif Bir Bakış”. Avrasya Dosyası (Ankara), no.1.
Baluev, D. (1996). “Moderation in the National Idea”. International Affairs (Moscow), nos.5-6.
Blank, Stephen J. ve Alvin Z. Rubinstein (Eds) (1997). Imperial Decline Russia’s Changing Role in Asia. London: Duke University Press.
Çolak, İhsan (1999). “Değişen Stratejiler Işığında İran-Türk Cumhuriyetleri İlişkilerinde Yeni Gelişmeler”. Avrasya Dosyası (Ankara), no.5.
Durukan, Namık (1999). “İran Hizbullah’ı Eğitiyor”. Milliyet, 18 Haziran 1999.
Ehteshami, Anoushiravan (1994). “New Frontiers: Iran, the GCC and the CCARs”. Anoushiravan Ehteshami (Ed.), From the Gulf to Central Asia Players in the New Great Game. Exeter: University of Exeter Press.
Forsythe, Rosemarie (1996). The Politics of Oil in the Caucasus and Central Asia. Adelphi Paper 300. Oxford University Press.
Fuller, Graham E. (1991). “The “Center of the Universe” The Geopolitics of Iran. Boulder: Westview Press.
Göka, Erol (1999). “Velayet-i Fakih İnancının (Ardındaki ve Yol Açtığı) Toplumsal Psikoloji”. Avrasya Dosyası (Ankara), no.3.
Kortunov, S. (1996). “Russia in Search of Allies”. International Affairs (Moscow), no.3.
Milliyet, 18 Kasım 1999.
Milliyet, 23 Haziran 1999. “Hazar Petrolü İyimserlik Vermiyor”. (International Institute for Strategic Studies (London) tarafından yayımlanan Strategic Comments’den alıntı).
Nissman, David (1995). “Kurds, Russians, And The Pipeline”. Eurasian Studies (Ankara), no.1.
Odom, William E. ve Robert Dujarric (1995). Commonwealth or Empire? Russia, Central Asia, and the Transcaucasus. Indiana: Hudson Institute.
Özdağ, Ümit (1999). “İsrail’in Kuzey Irak Politikası”. Avrasya Dosyası (Ankara), no.1.
Rubinstein, Alvin Z. (1995). “Moscow and Tehran The Wary Accommodation”. Alvin Z. Rubinstein ve Oles M. Smolansky (Eds), Regional Power Rivalries in the New Eurasia. New York: M.E. Sharpe, Inc.
Smith, Dianne L. (1996). Central Asia: A New Great Game? Pennsylvania: U.S. Army War College Strategic Studies Institute.
Winrow, Gareth M. (1996). “Turkey’s Relations with the Transcaucasus and the Central Asian Republics”. Perceptions-Journal of International Affairs (Ankara), no.1.
Zagorski, Andrei, Anatoli Zlobin, Sergai Solodovnik ve Mark Khrustalev (1992). “Russia in a New World”. International Affairs (Moscow), no.7.
[1] Sergei Kortunov, International Affairs (Moscow) tarafından yayımlanan “Russia In Search of Allies” başlıklı makalesinde, Bulgarlar, Sırplar, Romenler ve Yunanlılar gibi Balkan uluslarını, tarihi ve kültürel bağlarından dolayı Rusya’nın potansiyel müttefiki haline gelebilecek Balkan ülkeleri halkı olarak değerlendirir. Kortunov, Balkan’larda olası bir Katolik-Müslüman dayanışmasının gerçekleşmesi halinde, Rusya’nın himayesinde Slav-Ortodoks koalisyonuna benzer bir oluşumun çıkma ihtimalinin diplomatik, askeri ve siyasal faaliyetleri yürütülürken akılda tutulması gerektiğini ifade etmektedir. (Kortunov, 1996, s.159)
[2] Dr. David Nissman, Eurasian Studies, Spring 1995’de yayımlanan “Kurds, Russians, And The Pipeline” başlıklı makalesinde, 18. yüzyılın sonlarından bu yana Ruslarla Kürtler ve Ermenilerle Kürtler arasındaki tarihi bağları ele alır. Ayrıca, Rusya Federasyonu ve Ermenistan’ın Kürt sorunuyla bu denli yoğun olarak ilgilenmesinin nedenlerini de belirtir. Bu makalede, Rus ve Ermeni yetkililerinin hem Türkiye’de yaşayan Kürt nüfus ve hem de Kürt İşçi Partisine (PKK) verdikleri destek gibi konular da ele alınmıştır. (bkz. Nissman, 1995, ss. 30-34)
[3] İran yönetiminin, Güneydoğu Anadolu’da İran modeli bir Kürt devleti kurmayı amaçlayan Hizbullah grubuyla bağlantısını vurgulaması açısından, 1999 yılında Türk güvenlik güçlerince Diyarbakır’da yakalanan Hizbullah grubunun arşiv sorumlusu Abdulaziz Tunç’un açıklamaları oldukça doyurucu bilgi vermektedir. Tunç ifadesine şunları söylemiştir; “1998’de, Velioğlu (Hüseyin Velioğlu, Hizbullah’ın lideri, Ocak 2000 tarihinde İstanbul’da, Türk güvenlik güçlerinin düzenlediği operasyonda vurularak öldürüldü) ve diğer iki arkadaşla İran’daki Kelareşe köyüne vardık. Bu köyde bizi İran Devrim Muhafızları karşıladı. Urmiye, Salmas ve Tebriz üzerinden Tahran’a geçtik. Bizi Türk Büyükelçiliğinin yanındaki bir eve yerleştirdiler. Burada İran Güvenlik Muhafızları tarafından eğitildik. Daha sonra, Tahran yakınlarında silah ve bomba eğitimi verdiler. 1989 yılında da Türkiye’ye döndük…"(Durukan, 18 Haziran 1999, Milliyet)
[4] ASAM (Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi) Başkanı Profesör Ümit Özdağ, “İsrail’in Kuzey Irak Politikası” başlıklı makalesinde, İsrail devletinin Kuzey Irak’ta bir Kürt devleti kurulması projesine ilişkin siyasal tutumuyla Türkiye’nin İsrail’le diplomatik ilişkilerini belirlemesi arasında ilişki kurar. Özdağ görüşlerini şöyle belirtir: “Türkiye açısından, Kuzey Irak’ta İsrail’in desteklediği bir Kürt devleti projesinin ortadan kalkması ve PKK terörünün yok edilmesi, İsrail’le ilişkileri geliştirmede en önemli noktayı oluşturmaktadır… Türkiye’nin İsrail’le ilgili politikasının başlıca hedefi, İsrail’in güvenlik içinde olmamaktan kaynaklanan psikolojisini giderebilmesine stratejik güvenlik önererek yardımcı olmak ve hem İsrail ve hem de ABD’deki Yahudi lobisinin desteklediği Kürt devleti projesinin ortadan kalkmasını sağlamaktır...” (Özdağ, 1999, p.231)
[5] ABD Kongresi, Pakistan’ın nükleer bomba ürettiğine inandığından 1990 yılındaki bu Yasa değişikliğiyle Pakistan’a verilen ekonomik ve askeri tüm yardımı sona erdirmektedir. Yasada yapılan bu değişiklik, F-16 ve P-3C Orion’un teslimatına ambargo koymaktadır. Ancak, NGO’lara (Non-governmental Organizations: Hükümetdışı Örgütler) yardım yapılmasına, ortak askeri tatbikatlara (Pakistan’ın katılımını desteklemek için ABD kaynakları kullanılmamışsa), ticari silah satışına veya Pakistan’ın tamamını kendi ulusal kaynaklarından karşıladığı hizmetlere yasak getirmemiştir. Pressler Yasası 1996’da ABD Kongresi’nden geçen Brown Yasası ile tekrar değişikliğe uğramıştır. Brown Yasası, ABD yönetimine, F-16 uçağı dışında askeri ekipman, teknoloji ve savunma hizmetleri devri hariç olmak koşuluyla, 368 milyon dolarlık ambargosuz F-16 ekipmanı verme olanağı tanıyor; terörizm ve uyuşturucuyla mücadele konusunda yardım sunuyor; ABD hükümetine barışı korumaya ilişkin belli türden yardımlar yapma yetkisi tanıyor; sosyal ve sivil yardım projelerine kolaylık getiriyor ve Uluslararası Askeri Eğitim programı dışında karşılıklı askeri temaslara imkân veriyordu. (Smith, 1996, s.27)
Dr.Gamze Güngörmüş Kona
TÜRKİYE – ORTA ASYA CUMHURİYETLERİ: STRATEJİ MODELLEME VE OLASI SENARYOLAR (I)
Makale iki bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde; Türkiye’nin Orta Asya bölgesinde yer alan devletlerle mevcut ilişkilerinden azami fayda sağlayabilmesini temin etmek amacıyla dört değişik “işbirliği strateji modeli” geliştirilmiştir. İkinci bölümde ise; bu strateji modellerinin uygulanmasını takiben Türkiye’nin karşılaşabileceği olası olumlu ve olumsuz senaryolar incelenmiştir. Ancak, Stradigma’da yazıları yer alan diğer akademisyen ve uzmanların haklarına halel getirmemek amacıyla nicelik itibarıyla oldukça yoğun olan bu makalenin, Stradigma yetkililerine de danışarak, iki kısımda yayınlanmasını uygun buldum. Bu nedenle, bu sayıda makalenin ilk bölümü olan Strateji Modelleme, gelecek sayıda ise Olası Senaryolar adını taşıyan ikinci bölümü yayınlanacaktır. Küçük akıl oyunlarından ibaret olan bu makalenin tüm okurlara keyif vermesi dileğiyle.
STRATEJİ MODELLEME
İşbirliği strateji modelleri geliştirmedeki temel amaç; 1991 yılının başından itibaren süre gelen ve Türkiye açısından oldukça vasat bir görünüm arz eden Türkiye-Orta Asya cumhuriyetleri arasındaki ilişkilerin mümkün olduğunca geliştirilmesini sağlamaktır. Bu düşünceyle dört farklı işbirliği strateji modeli sunulmuştur: Strateji Modeli I: Türkiye – ABD Strateji Modeli, Strateji Modeli II: Türkiye - ABD - İsrail Strateji Modeli, Strateji Modeli III: Türkiye - ABD - İran Strateji Modeli, Strateji Modeli IV: Türkiye - Orta Asya Ekonomik İşbirliği Örgütü (OAEİÖ) Strateji Modeli. Strateji modelleri gerçekleşmesi en mümkün olandan en az mümkün olana doğru numaralandırılmıştır. Diğer bir deyişle, birinci bölümde, bu beş devletle işbirliğinin Türkiye için eşit düzeyde siyasal ve ekonomik avantajlar sağlamayacağı gerçeğini göz önünde bulundurarak, ABD ile Orta Asya bölgesinde yapılacak bir işbirliğinin Türkiye için, İsrail, İran, Hindistan ve Pakistan’la işbirliğinden daha fazla siyasal ve ekonomik avantaj sağlayabileceğini varsayarak ve I. Strateji Modeli, gerçekleşme olasılığı en yüksek model olarak gözüktüğü için, ABD’ye I. Strateji Modelinde; İsrail ile Orta Asya bölgesinde yapılacak bir işbirliğinin Türkiye için, ABD’den daha az ancak İran, Hindistan ve Pakistan’la yapılacak işbirliğinden daha fazla siyasal ve ekonomik avantaj sağlayabileceğini varsayarak ve II. Strateji Modelinin gerçekleşme olasılığı I. Strateji Modeline göre daha zayıf ancak III. ve IV. Strateji Modellerine göre daha yüksek olduğu için İsrail’e II. Strateji Modelinde; İran ile Orta Asya bölgesinde yapılacak bir işbirliğinin Türkiye için, ABD ve İsrail’den daha az ancak Hindistan ve Pakistan’la yapılacak işbirliğinden daha fazla siyasal ve ekonomik avantaj sağlayabileceğini varsayarak ve III. Strateji Modelinin gerçekleşme olasılığı I. ve II. Strateji Modellerine göre daha zayıf ancak IV. Strateji Modeline göre daha yüksek olduğu için İran’a III. Strateji Modelinde; Hindistan, Pakistan ve İran’la Orta Asya bölgesinde yapılacak bir işbirliğinin Türkiye için en alt düzeyde siyasal ve ekonomik avantaj sağlayabileceğini varsayarak ve IV. Strateji Modelinin gerçekleşme olasılığı en zayıf olduğu için bu üç ülkeye IV. Strateji Modelinde yer verdim. Ayrıca, ABD, İsrail, İran, Hindistan ve Pakistan’ı strateji modellerine dağıtırken, bu ülkelerin Orta Asya bölgesinde sağlayacağı siyasal ve ekonomik yararların yoğunluğunu esas aldım. Bu nedenle ABD’yi bu bölgedeki çok çeşitli siyasal ve ekonomik çıkarlarını dikkate alarak I. Strateji Modeline; İsrail’i bu bölgedeki nisbeten daha az siyasal ve ekonomik çıkarlarını dikkate alarak II. Strateji Modeline; İran’ı bölgeye ilişkin küçük ölçekli güvenlik ve ekonomik kuşkuları nedeniyle III. Strateji Modeline; Hindistan ve Pakistan’ı sadece tek taraflı (ekonomik) çıkarlarını dikkate alarak IV. Strateji Modeline yerleştirdim.
Ayrıca, her bir strateji modeli kapsamında farklı devletlerden kaynaklanabilecek olası dezavantajlar ve avantajlar incelenmiştir.
“Strateji modellerine dahil edilecek devletleri hangi ölçütlere göre belirledim?”
ABD, İsrail, İran, Hindistan ve Pakistan’ın hangi strateji modellerine yerleştirileceğini belirlerken iki ölçütü esas aldım: İlki, bu devletlerin Türkiye’nin Orta Asya bölgesindeki politikalarını doğrudan kolaylaştıracak ve en yüksek düzeye çıkaracak ekonomik veya siyasal veya kültürel yeterlilikleri ve olanakları; ve ikincisi, ulusal çıkarlar uluslararası ilişkilerde hayati önem taşıdığından, bu devletlerin Orta Asya bölgesinden doğrudan veya dolaylı çıkarları.
Örneğin, bu strateji modeliyle Türkiye’ye sunabileceği “siyasal ve ekonomik avantajlar”ı ve Orta Asya bölgesindeki “siyasal çıkarlarını“ dikkate alarak I. Strateji Modeli’nde ABD’yi seçtim. Türkiye’nin Orta Asya bölgesindeki petrol politikasının ve diğer bazı yatırımlarının gerçekleşmesi için gereken finansal kaynağı tahsis etmek suretiyle ABD’nin Türkiye’yi mali açıdan destekleyebileceğini ve bölgedeki ekonomik, siyasal ve kültürel çıkarlarını gerçekleştirme girişimleri açısından uluslararası platformlarda ABD’nin Türkiye’yi siyasal olarak destekleyebileceğini varsayarak; ve ABD’nin, Orta Asya bölgesinde bir Türkiye-ABD işbirliği yoluyla elde edeceği, İran’ın etkisini kırmak, Orta Asya petrolünü dünya pazarlarına Türkiye gibi güvenli bir devlet üzerinden aktarmak, Orta Asya devletlerini dünya topluluklarıyla entegre etmek gibi “siyasal çıkarlarını” dikkate alarak tüm Strateji Modelleri’nde ABD’ye yer verdim.
Bu strateji modeliyle Türkiye’ye sunabileceği “siyasal ve ekonomik avantajlar”ı ve İsrail’in Orta Doğu bölgesindeki ve ABD karşısındaki “siyasal çıkarları“nı dikkate alarak II. Strateji Modelinde İsrail’i seçtim. Bölgede bazı yatırımların gerçekleştirilmesi aşamasında gerekli fonları sağlamak suretiyle İsrail’in Türkiye’nin Orta Asya bölgesine ilişkin politikalarını destekleyebileceğini varsayarak; ve İsrail’in, Orta Asya bölgesinde bir Türkiye-ABD-İsrail işbirliği yoluyla elde edeceği, Orta doğu politikalarında ABD’nin desteğini sağlamak, Orta Doğu bölgesindeki konumunu güçlendirmek amacıyla Türkiye ile ikili ilişkileri yoğunlaştırmak gibi “siyasal çıkarlarını” dikkate alarak II. Strateji Modelinde İsrail’e yer verdim.
Bu strateji modeliyle Türkiye’ye sunabileceği “siyasal avantajlar”ı ve İran’ın kendi bölgesi, Orta Asya bölgesi ve dünya siyasetindeki “siyasal ve ekonomik çıkarları”nı göz önünde bulundurarak III. Strateji Modelinde İran’ı seçtim. Türkiye’yle iyi komşuluk ilişkileri geliştirme yolları arayabileceğini, PKK ve korumacılığını yaptığı Hizbullah’ın Türkiye’ye yönelik terörist faaliyetleriyle ilgili hususlarda daha dikkatli davranacağını varsayarak; ve İran’ın, Orta Asya bölgesinde bir Türkiye-ABD-İran işbirliği yoluyla elde edeceği, İslam Devrimi ve İran-Irak savaşından beri hüküm süren uluslararası yalnızlıktan kurtulmak, bu strateji modelindeki gibi ABD ile ilişkilerini geliştirmek, Orta Asya bölgesinden yapılacak petrol taşımacılığında yer almak, Orta Doğu bölgesinde siyasal ve ekonomik durumunu güçlendirmek gibi “siyasal ve ekonomik çıkarlarını” dikkate alarak III. Strateji Modeli ve IV. Strateji Modelinde İran’a yer verdim.
Bu strateji modeliyle Türkiye’ye sunabileceği “siyasal ve ekonomik avantajlar”ı ve bu devletlerin Güney Doğu Asya bölgesi, Orta Asya bölgesi ve dünya siyasetindeki “siyasal ve ekonomik çıkarları”nı göz önünde bulundurarak IV. Strateji Modelinde Hindistan ve Pakistan’ı seçtim. Türkiye’nin bu strateji modeli aracılığıyla, bu iki devletin Türkiye’nin Orta Asya bölgesindeki ekonomik ve siyasal çıkarlarını tehlikeye düşürebilecek (Orta Asya’ya ilişkin) olası ekonomik ve siyasal girişimlerini bertaraf edebileceğini varsayarak; ve IV. Strateji Modeli aracılığıyla, Hindistan’ın ve Pakistan’ın, Güney Doğu Asya bölgesinde birbirlerine yönelik nükleer tehdidi ortadan kaldırmak, Orta Asya bölgesindeki mevcut ekonomik zenginlikten yararlanmak ve bu Strateji Modeli aracılığıyla dünya siyasetinde güç kazanmak gibi “ekonomik ve güvenlik çıkarlarını” gözönüne alarak IV. Strateji Modelinde Hindistan ve Pakistan’a yer verdim.
“Niçin başka model değil de sadece işbirliği strateji modelini önerdim?”
Beni, bu makale kapsamında “işbirliği strateji modeli”ni önermeye ve bu model üzerinde yoğunlaşmaya yönelten birkaç neden bulunmaktadır. Öncelikle, ekonomik olanaklar anlamında Türkiye, bölgedeki hedeflerini kendi başına gerçekleştirmede yetersiz durumdadır. “Karşılıklı kazanma stratejisi”nin önemini gözönüne aldığımızda, güçlü ekonomik desteğe ihtiyaç duyan Orta Asya devletlerinin, ekonomilerindeki iyileştirmede pay sahibi olduğu sürece, Türkiye’yle ilişkilerini geliştirecekleri söylenebilir. Bu temel nedene bağlı olarak, Türkiye’nin, Orta Asya bölgesindeki ekonomik hedeflerini gerçekleştirebilmek için ABD gibi ekonomik açıdan güçlü bir devletle işbirliği yapmasını gerekli görmekteyim.
İkinci olarak, Rusya’nın, kendi siyasal ve ekonomik çıkarlarını dikkate alarak Orta Asya bölgesindeki herhangi çok yakın siyasal, ekonomik ve kültürel inisiyatiflere direnç gösterebileceği açıkça anlaşılmaktadır. Bu belirlemeye paralel olarak, Türkiye’nin bölgedeki siyasal, ekonomik ve kültürel hedeflerini kendi başına gerçekleştirmede güçlüklerle karşılacağı söylenebilir. Bu nedenle, bu çalışmada Türk devletinin Orta Asya’daki siyasal, ekonomik ve kültürel hedefleri gerçekleştirebilmek için, Rusların direncini kıracak güçteki devlet ya da devletlerle işbirliğine gitmesi gerektiğini düşünmekteyim.
Üçüncü olarak, daha önce de belirtildiği gibi Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra Orta Asya bölgesinden siyasal ve ekonomik ya da bazı başka avantajlar elde etmek için bazı devletler ortaya çıkmıştır. Bu devletler arasında bölgedeki güç rekabetinde yer alan Türkiye, İran, İsrail, Suudi Arabistan, Pakistan, Hindistan gibi bölgesel güçleri ve Çin, Japonya, ABD gibi global güçleri sayabiliriz. Ne Orta Asya bölgesindeki güç mücadelesinde yer alan bazı bölgesel veya global aktörlerin siyasal ve ekonomik olanaklarını kendi siyasal ve ekonomik gelişmeleri için hayati önemde gören Orta Asya devletlerinin ve ne de kendi siyasal ve ekonomik avantajları için bölgedeki güç rekabetinde yer alan bölgesel veya global güçlerin Türkiye’ye hedeflerini bağımsız olarak gerçekleştirme fırsatı tanımayacaklarını söyleyebilirim. Kimi bölgesel veya global güçler tarafından Türkiye’nin önüne koyulabilecek muhtemel engelleri gözönünde tutarak, bu çalışmada, bazı önemli bölgesel ve global güçleri dışarıda tutmak yerine, ABD, İsrail gibi bazılarını seçerek bu devletlere işbirliği strateji modelimizde yer verdim.
Dördüncü olarak, kültür ve tarih de, Türkiye’nin karar verici konumdaki yetkililerinin Orta Asya bölgesine ilişkin olarak işbirliği strateji modelini benimsemelerini gerektirmektedir. Bu yetkililer, Türk ve Orta Asya toplumlarının paylaştığı ortak özellikler konusunda ısrarlı iseler de, gerçekte, bu ortak özellikler çok fazla çeşitlilik göstermektedir. Anadolu Türkleri İslami-İmparatorluk kimliği kazanmışken, Orta Asya Türkleri, göçebe ve moğol özellikleri taşıyan farklı bir gelişim göstermişlerdir. Buhara ve Semerkand kültür merkezlerindeki dil Farsça olmuş, Türkistanlı seçkinler genelde Çağatay Türkçesi ile Farsçayı aynı rahatlıkla konuşabilmişlerdir. Rus hakimiyeti ile birlikte kültürel ve tarihi farklar daha da büyümüştür. Bolşevik Devriminden sonra Orta Asya halkları kültürel olarak farklı bir yol izlemek zorunda kalmışlar ve Orta Asya seçkinleri Ruslaşmışlardır. Günümüzün güney Orta Asya’sındaki kültür dünyası, yüzyıllardır İran etkisinin izlerini taşımaktadır. Kuzey Orta Asya’da ise, şamanistik ritüeller hala güçlü biçimde yaşamaktadır ve İslamiyet, Türkiye’dekinden çok daha zayıf düzeydedir. Bundan başka, bölgedeki yerel diller Türkçe’den bir hayli farklıdır. Son olarak, bölgede oturanların hemen hemen yarısı, Türk kökenli olmanın çok uzağında Slav veya Fars asıllıdırlar. (Odom ve Dujarric, 1995, s.198) Yukarıdaki açıklamalara dayanarak, İran gibi, Orta Asya devletleri üzerinde tarihsel, kültürel ve dini olarak halen oldukça etkili bulunan devlet/devletlerle işbirliği içinde bulunulmasının son derece makul olduğunu düşünüyorum.
Son olarak, coğrafi konumu da Türkiye’yi Orta Asya bölgesine ilişkin siyasal, ekonomik ve kültürel hedeflerini bağımsız olarak gerçekleştirme hususunda kısıtlamaktadır, çünkü Orta Asya bölgesi ile Türkiye arasında kesintisiz bir coğrafi yakınlık yoktur. Bu yeni ortaya çıkan coğrafyada İran, Orta Asya devletlerinin dünya pazarlarına erişiminde en önemli güzergahlardan biridir. Böylece, taşımacılık olanakları dikkate alındığında İran, Orta Asya devletleri için hayati rol oynamaktadır ve bu durumda Türk-İran işbirliği, Türkiye’nin lehine bir gelişme olacaktır.
Dört farklı işbirliği strateji modeli şu şekildedir:
1. Strateji Modeli I : Türkiye - ABD Strateji Modeli
Strateji Modeli I’de, Orta Asya bölgesinde Türk-Amerikan işbirliğini önerdik. Bu Model’in şu nedenlerden dolayı Türkiye’nin Orta Asya politikaları için en avantajlı sonuçları verebileceğine inanmaktayız: Öncelikle, dünyadaki tek süper güçle işbirliği yoluyla Türkiye, Orta Asya bölgesindeki politikalarını gerçekleştirmek için gereken siyasal ve ekonomik desteği bulabilecektir. İkinci olarak, Orta Asya bölgesindeki Türk-Amerikan işbirliği, bu devletlerin tarihteki ilk işbirliği örneği olmayacaktır. Özellikle II. Dünya Savaşı’ndan sonra bu iki devlet, hedeflerini gerçekleştirmek için çeşitli kereler karşılıklı işbirliği gerçekleştirmiş ve her iki taraf da bu işbirliklerinden memnun kalmıştır. Üçüncü olarak, açıktır ki ABD’nin önünde, Orta Asya bölgesiyle ilgili bu tür bir işbirliğini reddetmesine neden olacak hiçbir engel yoktur, ayrıca Amerika’nın bu bölgeye ilişkin özel siyasal ve ekonomik çıkarları bulunmaktadır. Dördüncü olarak, ABD’nin işbirliği sürecinde Türkiye'ye ekonomik ve siyasal olarak tam destek vermesi kuvvetle muhtemeldir. Beşinci olarak, ABD hükümetinin diğer bölgelerle ilgili hedeflerini gerçekleştirmeye ilişkin Türkiye'den başka bazı beklentileri bulunduğundan, bu işbirliği sürecinde Türkiye'nin ihtiyaçlarını karşılamak üzere ABD’nin elinden geleni yapacağını varsayabiliriz. Altıncı olarak, burada sözü edilen strateji modellerine dahil olmakla Strateji Modeli III ve Strateji Modeli IV’de yer alan devletleri (geçmişten gelen derin siyasal problemlerinin bulunduğu İran, Hindistan ve Pakistan’ı) etkileme fırsatına sahip olacağından, ABD’nin Orta Asya bölgesiyle ilgili olarak Türkiye'yle işbirliğine oldukça istekli olacağı fikrini desteklemekteyiz.
ABD ve Türkiye’nin bu işbirliği sürecinde birbirlerine ilişkin beklentilerini dikkate alarak Strateji Model I’in daha çok bu iki devletin ekonomik ve siyasal beklentilerine dayalı olacağını da belirtmemiz gerekir.
a. Strateji Modeli I’in Avantajları
Strateji Modeli I’in Türkiye’ye Sağlayabileceği Avantajlar
Öncelikle, Türk hükümeti, ABD gibi tek süper güçle işbirliği yapmakla Orta Asya bölgesindeki hareket alanını otomatik olarak genişletebilecektir; ikinci olarak, Türk hükümeti, ABD’nin desteğiyle, özellikle bağımsızlıklarının ilk yıllarında Orta Asya cumhuriyetlerine vermiş olduğu sözleri yerine getirebilecektir. SSCB’nin Orta Doğu bölgesine yönelik muhtemel sızma girişimlerini engellemek amacıyla 1945’ten sonra ABD hükümetinin Truman Doktrini ve Marshall Planı çerçevesinde verdiği ekonomik yardımı hatırladığımızda, ABD ekonomik yardımının Türkiye için önemini kolayca anlayabiliriz; üçüncü olarak, bölgeye ilişkin olarak benimsediği petrol politikaları açısından uluslararası platformlarda yeterli ekonomik ve siyasal gücü bulunmayan Türk hükümeti bu stratejik işbirliği çerçevesinde; 18 Eylül 2002 tarihinde Azerbaycan’ın başkenti Bakü’de Azerbaycan ve Türkiye cumhurbaşkanları Haydar Aliyev ve Ahmet Necdet Sezer ve Gürcistan devlet başkanı Eduard Şevardnadze tarafından temeli atılan Bakü-Tiflis-Ceyhan petrol boru hattı projesinin ekonomik açıdan geliştirilmesi ve siyasal açıdan desteklenmesi için gereken ABD ekonomik ve siyasal desteğinin artmasını sağlayabilecektir. Bakü-Tiflis-Ceyhan petrol ve doğal gaz boru hattı projesi, Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra Hazar bölgesindeki petrol ve gaz rezervlerinin dünya pazarlarına ulaştırılmasına dayalı petrol ve gaz taşıma güzergahı projelerinden biridir. Hazar bölgesindeki en büyük enerji rezervleri Azerbaycan, Kazakistan ve Türkmenistan’a aittir. Halen, bölgedeki kesin petrol rezervi 15-31 milyar varile karşılık gelmektedir. Ancak, bu bölgedeki petrolün çıkarılması ve taşınması, Hazar Denizi Havzası karayla kuşatılmış olduğundan oldukça zordur. Hazar bölgesinin denizlere çıkışı bulunmadığından bölge, hidrokarbonun çıkarılması ve taşınması açısından en zor ve tehlikeli bölgelerden biri olarak kabul edilmektedir. Hazar bölgesi, 1914’ten önceki 20 yıl boyunca en gelişmiş petrol üretim sahalarından biriydi. Ancak, 70 yıllık Sovyet hakimiyetinin ardından Hazar devletleri petrol işleme teknolojilerinin gerisinde kaldılar. Günümüzde bölgede, biri Azerbaycan’da Primorsk bir diğeri de Rusya’da Astrahan olmak üzere petrol kuyusu inşa eden veya onarabilen iki tesis mevcuttur. Bundan başka, modern petrol işleme donanımının yurtdışından getirilmesinin maliyeti oldukça yüksektir. Petrolün çıkarılması, Hazar bölgesindeki tek sorun değildir, yeni boru hatlarının yapımıyla ilgili siyasal problemler ve bu yeni boru hatlarının yapımının yüksek maliyeti de sorunun öbür yüzünü oluşturmaktadır. Kazakistan petrolünün Rusya üzerinden Novorossisk limanına taşınması mümkündür. Ancak, Rusya bu boru hattını Kazakistan üzerindeki kontrolünü artırmak için kullanabilir. Sırasıyla Azerbaycan, Dağıstan ve Çeçenistan üzerinden Novorossisk’e ulaşacak olan boru hattı, bu devletlerdeki artan istikrarsızlıkla yüz yüze kalacaktır. Azerbaycan petrolünün dünya pazarlarına aktarılması hususunda ise ilk başlarda iki seçenek bulunmaktaydı: Türkiye üzerinden boru hattı ya da İran üzerinden boru hattı. Azerbaycan petrolünün İran üzerinden taşınmasının maliyeti, Türkiye üzerinden taşınmasına göre daha düşük olsa da ABD hükümeti, İran’ı terörist bir devlet olarak gördüğünden bu ülke üzerinden geçecek bir boru hattı projesine karşı çıkmış ve jeopolitik nedenlerden dolayı Bakü-Tiflis-Ceyhan boru hattı seçeneğini desteklemiştir. Ayrıca, bu projeyle Bakü-Tiflis-Ceyhan boru hattı üzerinden ilave boru hattı yapılmasına gerek kalmadan Türkmenistan doğal gazı ve Kazakistan petrolü de batı pazarlarına taşınabilecektir. ABD, Türkiye’yi kendisi ve İsrail’in hayati müttefiki olarak görmekte ve Ankara’nın İran ve Rusya karşısında Kafkaslar ve Orta Asya’daki prestijinin artmasını istemektedir. Ancak, İran üzerinden geçecek boru hattı projesini destekleyen devletlerin petrol şirketleri, Azerbaycan ve Ermenistan arasında Dağlık-Karabağ sorununun günümüzde tekrar alevlenme olasılığını, Türkiye'de yasadışı terör örgütlerinin faaliyetlerinin yoğunluğunu ve ayrıca Gürcistan’ın Abhazya ile ihtilafının devam etmesini ve bu devletin Güney Osetya ve Acaristan üzerinde halen otorite kuramamış olmasını sıklıkla gündeme getirmektedirler. (bkz. 23 Haziran 1999 tarihli Milliyet gazetesi IISS Strategic Comments; Blank, 1994; Forsythe, 1996) Dönemin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Cumhur Ersümer, Bakü-Tiflis-Ceyhan projesi hayata geçtiğinde Türkiye'nin kazanabileceği muhtemel avantajları şöyle özetlemiştir: “Proje tam kapasiteye ulaştığında Bakü'den Ceyhan'a yılda 50 milyon ton petrol taşınacaktır. Şunu vurgulamamız gerekir ki Türkiye'nin yıllık petrol tüketimi 30 milyon tondur, bu değer 2010 yılında 45 milyon tona çıkacaktır. Şunu da belirtmeliyiz ki Türkiye yılda 16 milyar m3 doğalgaz satın alacak ve Avrupa'ya da aynı miktarda satış yapabilecektir. Bunların yanında, 2.4 milyar dolarlık boru hattı yapımının Türk ekonomisi üzerinde önemli oranda pozitif bir etki yapacağı da unutulmamalıdır...” (Milliyet, 18 Kasım 1999) İran ve Rusya hükümetlerinin alternatif ulaşım yollarıyla ilgili önerilerini dikkate aldığımızda, söz konusu petrol ve gaz taşıma güzergahının gerçekleşmesindeki en önemli enstrümanın ABD’nin ekonomik ve siyasal desteği olduğunu düşünebiliriz; dördüncü olarak, Türk hükümeti bu işbirliği sayesinde, ABD’nin 11 Eylül 2001’de yaşadığı terör saldırısından sonra Irak’a düzenlediği operasyonu takiben oluşması kuvvetle muhtemel Kuzey Irak’ta bağımsız bir Kürt devletinin Türkiye’nin güvenliğini tehdit etmesini engellemek için ABD’nin siyasal desteğini kazanabilecektir.
Strateji Modeli I’in ABD’ye Sağlayabileceği Avantajlar
Öncelikle, ABD hükümeti sözü edilen ekonomik ve siyasal nedenlerden dolayı Orta Asya bölgesiyle son derece ilgili bulunsa da, coğrafi gerçekler ABD’nin bu arzusunu gerçekleştirmesini engellemektedir. ABD, Orta Asya’ya bu derece uzak olduğundan istese de bölgede aktif rol oynayamayacaktır. Bu nedenle, Soğuk Savaş döneminde Balkanlar ve Orta Doğu bölgesiyle ilgili olarak benimsediği dış politik davranışa benzer şekilde; yeni dünya düzeninde, hayati çıkarlarının bulunduğu bölgede aktif olarak yer alabilmek için sadık müttefiklerden birini desteklemeye ve bu sayede bu bölgelerde söz sahibi olmaya dayalı dış politika davranışını benimsemiş olduğunu söyleyebiliriz. Bu görüşe parallel olarak, Orta Asya bölgesindeki bu türden bir işbirliği yoluyla ABD’nin, bu bölgeye ilişkin politikalarını gerçekleştirebileceği söylenebilir; ikinci olarak, daha önce de sözü edildiği gibi ABD, bölgedeki devletlerin bağımsızlıklarını kazanmış olması nedeniyle İran’ın Orta Asya bölgesine yönelik ilgi ve girişimlerini yakından izlemekte ve bu devletin bölgede siyasal veya ekonomik olarak aktif biçimde yer almasının Sovyet rejimi altında 70 yıl boyunca baskı altında tutulan İslami duyguları canlandıracağına ve bu gelişmeye paralel olarak da Orta Asya cumhuriyetleri ve Orta Asya bölgesinin Batı’nın çıkarlarına kapanacağına inandığından İran’ın bu bölgedeki nüfuzunu kırmayı düşünmektedir. Böylece, bu işbirliği yoluyla ABD’nin İran’ın bu bölgedeki etkisini azaltabileceğini ve Türkiye'nin desteğiyle Orta Asya cumhuriyetlerinin önüne radikal İslamcı modele karşı laik, seküler ve demokratik modeli sunabileceğini ileri sürebiliriz; üçüncü olarak, bu işbirliği aracılığıyla ABD yönetimi, Orta Asya cumhuriyetleri üzerinde tam denetim sağlamayı amaçlayan olası bir İran-Rusya koalisyonunu engelleyebilir. Şah Rıza Pehlevi’den sonraki dönemde Orta Doğu bölgesindeki İran-Rusya yakın ilişkilerinin olumsuz sonuçlarını hatırladığımızda, Orta Asya bölgesinde bir İran-Rusya koalisyonunun doğmasının olası negatif sonuçları daha belirgin hale gelecektir; dördüncü olarak, bu işbirliği yoluyla ABD, hayati çıkarlarının bulunduğu Orta Doğu’daki konumunu da kuvvetlendirebilir; ve son olarak, ABD yönetimi, Orta Doğu bölgesinde Türk-İsrail işbirliğini destekleyebilir. Bu devletlerin Orta Doğu’daki mevcudiyetlerini ve rollerini ABD açısından ele aldığımızda, Orta Asya bölgesindeki Türk-ABD işbirliğinin, ABD’nin gelecekteki projeksiyonları için Orta Doğu gibi diğer başka bölgelerde de oldukça avantajlı olacağını ileri sürebiliriz.
Strateji Modeli I’in Orta Asya Cumhuriyetlerine Sağlayabileceği Avantajlar
Öncelikle, Orta Asya cumhuriyetlerinin mevcut kurum ve kurallarını batı tarzı demokratik kurum ve kurallara dönüştürme çabasında oldukları gayet açıktır. Bu cumhuriyetler, söz konusu dönüşümleri gerçekleştirebilmek için batının siyasal desteğine ihtiyaçları bulunduğuna kuvvetle inanmaktadırlar. Bu noktada, ABD’nin, bölgedeki Türk-Amerikan işbirliğinin sonucu olarak aktif biçimde yer almasıyla, bu cumhuriyetlerin de süper gücün desteğini alabileceklerini ve bu tür bir gelişmenin düşünülen geçiş dönemini hızlandıracağını ileri sürebiliriz; ikinci olarak, Orta Asya cumhuriyetleri, ayrıca ekonomilerini de liberal ekonomiye dönüştürmeyi amaçlamaktadırlar. Ancak, daha çok ekonomik nedenler yüzünden bu amaçlarını şimdiye kadar gerçekleştirememişlerdir. Dolayısıyla, bölgelerinde ABD’nin aktif olarak yer alması sayesinde, ekonomilerini iyileştirebileceklerini ve liberal ekonomiye geçiş için gereken ekonomik yardımı ABD’den sağlayabileceklerini varsayabiliriz; üçüncü olarak, Orta Asya cumhuriyetleri, BDT’na üye olmanın kendi yönetimleri üzerinde Rusya’nın denetim ve otoritesini artırabileceği gerçeğinin farkında olsalar da, öncelikle kendi güvenlikleri ve ekonomik kaygıları, ikinci olarak da bunun dışında başka herhangi bir alternatifleri bulunmaması nedeniyle Rusya Federasyonu, Belarus ve Ukrayna tarafından kurulan BDT’na katılmışlardı. Rusya’nın bu cumhuriyetlere ve Orta Asya’ya yönelik siyasal yaklaşımı, şimdilik bu varsayımın doğru olduğunu göstermiş ve bu cumhuriyetler Rusya Federasyonu’nu, Sovyetler Birliğinin ideolojik, toplumsal ve kültürel devamı olarak görmeye başlamışlardır. Bu cumhuriyetlerin, Rus yetkililerinin şu anda kendileriyle ilgili birtakım ekonomik ve siyasal planlar yapmakta oldukları ve bu nedenle hala Rus tehdidiyle karşı karşıya bulundukları gerçeğinin farkında olduklarını söyleyebiliriz. Bu nedenle, Orta Asya bölgesinde Türklerin aktif olarak yer almasıyla, bu cumhuriyetlerin Rusya Federasyonu karşısında güç kazanabileceklerini iddia edebiliriz. Orta Asya’daki bağımsız cumhuriyetlerle Türkiye arasındaki tarih, kültür, din ve dil bağları gibi ortak özellikleri dikkate aldığımızda, Türkiye'nin Orta Asya bölgesindeki varlığının bu cumhuriyetler için önemi daha iyi anlaşılmış olacaktır; son olarak, kendi güvenlik endişeleri nedeniyle Rus otoritesini bilerek ve isteyerek kabul edip yer aldıkları Orta Asya Müdahale Gücü gibi askeri-stratejik, Şangay grubu gibi stratejik örgütlenmeleri ve Rusya’ya karşı kendi aralarında güç merkezi yaratmak ve Rusya ile enerji bağlarını hafifletmek amacıyla kendi iradeleriyle geliştirdikleri GUUAM gibi jeopolitik oluşumları devam ettirme istekleri Orta Asya’da kurulacak olan Amerika-Türkiye işbirliği stratejisi neticesinde hafifleyebilir. Böylelikle bu cumhuriyetler güvenlik kaygılarına dayanarak Rusya Federasyonu ile geliştirmek zorunda kaldıkları ve ileride bölgelerinde Rus varlığını güçlendirecek olan bu stratejik işbirliklerinden kurtulabilirler.
b. Strateji Modeli I’in Dezavantajları
Strateji I’de Rusya Federasyonu’nun Neden Olabileceği Dezavantajlar
Herhangi bir dış gücün Orta Asya bölgesine yönelik herhangi bir ciddi girişiminin, Rusya’nın muhalefetiyle karşılaşabileceğini akıldan çıkarmamak gerekir. Bu nedenle, Türk yetkililerce geliştirilecek işbirliği strateji modellerinin de Rusya’nın muhalefetiyle karşılaşacağı ileri sürülebilir. Ancak, şunu belirtmek gerekir ki, Rus yetkililer tarafından dört işbirliği strateji modelinin her birine karşı geliştirilecek karşıt politikaların içeriği birbirinden tamamen farklı olacaktır. Örneğin, Türkiye-ABD İşbirliği Strateji Modeli’ne karşı Rus yetkililerin geliştireceği karşıt politikaların içeriği daha çok İran, Ermenistan ve Orta Asya yönelimli olabilecekken, Türkiye-İsrail-ABD, Türkiye-İran-ABD ve Türkiye-OAEİÖ İşbirliği Strateji Modellerine karşı geliştirilecek karşı politikaların içeriği bundan farklı olabilecektir. Bu nedenle, Rus yetkililerin Orta Asya bölgesindeki Türk-Amerikan işbirliğine karşı geliştirecekleri en olası karşıt politikaların şunlar olabileceğini söyleyebiliriz:
Öncelikle, Orta Asya bölgesindeki Türk-Amerikan işbirliğini önlemek için Rusya, İran’la Orta Asya bölgesiyle ilgili iki yönlü ekonomik ve siyasal ilişkiler kurulmasını sağlayacak yollar arayabilir. Pennsylvania Üniversitesi Siyaset Bilimi Profesörü ve Dış Politika Araştırma Enstitüsü Kıdemli Üyesi Alvin Z. Rubinstein, “Moscow and Tehran The Wary Accommodation” başlıklı makalesinde, Rusya Federasyonu ve İran’ı Orta Asya bölgesinde yakınlaştıracak nedenleri açıklamaktadır. Rubinstein’a göre, bu iki ülkeyi Orta Asya bölgesinde ortak hareket etmeye iten nedenler; siyasal, ekonomik ve güvenlikle ilgili unsurlara dayanmaktadır. Rubinstein’ın açıkladığı nedenler şu şekilde özetlenebilir:
-Orta Asya ve Kafkasların jeopolitiğinde ortaya çıkan değişikliklerle birlikte, hem Moskova hem Tahran, bu radikal değişiklikler karşısında kendilerini güvensiz durumda hissettiler;
-Soğuk Savaş döneminde, hem (iki kutuplu düzenin ardından) Rusya ve hem de (İran İslam Devriminin ardından) İran, ABD’nin politikalarını yakından izlediler ve Orta Doğu bölgesinde nüfuzunu artıran ABD’ye karşı ortak karşı-politikalar benimsediler;
-Orta Doğu bölgesindeki güç dengesini korumak için İran, Soğuk Savaş döneminde Rusya’nın bu bölgedeki askeri ve politik girişimlerini destekledi;
-Rusya Federasyonu ve İran, Orta Asya ve Kafkaslarda istikrarın kurulması ve sürdürülmesinin kendi ekonomileri ve güvenlikleri açısından kritik önemde olduğunu gördüler;
-Rusya, İran’ın ekonomik ve siyasal olarak güçlü durumda olmadığını ve bu gerçeğin Orta Asya ve Kafkaslar’daki projelerini tehlikeye düşürebileceğini gördü;
-Rusya Federasyonu, nüfuzunu kaybetmemek, İran ise ulusal güvenliğini tehlikeye düşürebilecek girişimleri önlemek için, Orta Asya ve Kafkaslar’daki statükonun devamından yana oldular;
-Rusya Federasyonu ve İran, özellikle Orta Asya bölgesinde olmak üzere ABD’nin nüfuzunun sınırlandırılması gerektiği fikrini desteklediler;
-Yeni dünya düzeninde Rusya ve İran, Batı ile özellikle de ABD ile iyi ilişkiler geliştirmenin yanında oldular (bkz. Rubinstein, 1995, ss.26-57)
İhsan Çolak ise, Rusya ve İran arasında gelişen ilişkileri farklı bir bakış açısından değerlendirerek şu açıklamada bulunmaktadır; “Sovyet zihniyetinin dağılması ve Rusya’nın Batı ile ilişkiler geliştirme girişimlerinin sonucu olarak Rusya-İran ilişkilerindeki eski yakınlık kaybolmuş olsa da, bu iki devletin Batı karşısındaki benzer durumu bu devletleri bölgesel ilişkilerde ortak hareket etmeye zorlamıştır. Rusya’yı İran’la ilişkileri geliştirmeye götüren en önemli nedenlerden biri, Batı, özellikle ABD’nin, Türkiye'yle birlikte bölgeyle (eski Sovyet jeopolitik sahası) ilgili girişimlerde bulunmaya sıcak bakmasıdır”. (Çolak, 1999, s.211) Bu açıklamalara dayanarak Rus yetkililerin, Orta Asya bölgesinde İslami fikirlerin uyanmasıyla ilgili olarak hissettikleri korkuyu göz ardı ederek, İran’ın bu bölgede aktif rol oynamasını destekleyebilecekleri iddia edilebilir. Bu durum, hem laik ve seküler Türkiye'nin Orta Asya’ya yönelik siyasal ve ekonomik girişimlerinin Orta Asya cumhuriyetleri tarafından reddedilmesi sonucunu doğurabilir, hem de Orta Asya’da radikal İslamın yükselmesine yol açabilir; ikinci olarak, Rus yetkililer İran ve Türkiye arasındaki siyasal karşıtlık ve kırılganlıktan yararlanmaya ve “Çifte Çevreleme” politikasını uygulamaya kalkışabilirler. “Çifte Çevreleme” politikası, aralarında birkaç alanda problem bulunan herhangi iki devletin, bu karşıtlıklar kullanılarak siyasal, ekonomik ve askeri olarak zayıflatılmasına yönelik bir politika türüdür. ABD yönetimi, İran ve Irak arasındaki karşıtlıkları kullanarak bu politikadan yarar sağlamayı başarmıştır. Bu politikanın en önemli tarafı, “Çifte Çevreleme” politikasını kullanan devletin bu politikanın uygulanma sürecinde asla aktif olarak yer almamasıdır.
D. Baluev, International Affairs (Moscow)’da yayımlanan “Moderation in the National Idea” başlıklı makalesinde, Türkiye'nin Kafkaslar’daki rolünü zayıflatma yöntemi olarak İran ve Türkiye arasında çifte çevreleme politikasının kullanımına değinmektedir. (Baluev, 1996, s.107) Rusya’nın, bu politikayı hayata geçirmek amacıyla birtakım stratejiler geliştirmesi mümkündür. Öncelikle İran’ı, nüfusunun büyük bölümünü oluşturan Azeriler ve Türkmenler’in haklarını ihlal etmek üzere tahrik edebilir. İkinci olarak, ADB’nin desteklediği Bakü-Tiflis-Ceyhan boru hattı projesinin ilerleyen aşamalarını sabote etmek için, Azerbaycan petrolünü dünya pazarlarına taşıyacak alternatif bir boru hattı yapımında İran’a destek verebilir. Üçüncü olarak, İran’ın bu iki grupla ilgili politikalarına arka çıkarak PKK ve Hizbullah gibi yasadışı grupların faaliyetlerine verdiği desteği artırmasını sağlayabilir. Dördüncü olarak, İran yönetimine, Türkiye'nin geçmişten gelen derin siyasal, diplomatik ve tarihi problemlerinin bulunduğu devletlerle ittifaklar kurmasını önerebilir. Orta Doğu’daki bir İran - Suriye ittifakı, veya Ortadoğu ve Orta Asya’da İran - Suriye - Güney Kıbrıs Rum Yönetimi - Ermenistan - Yunanistan ittifakı (ya da her ikisi), Türkiye’nin Orta Asya bölgesindeki nüfuzunu dolaylı olarak sınırlamaya kararlı, oldukça sağlam ittifaklar olabilir; üçüncü olarak, Rusya Federasyonu, Orta Asya’daki bir Türk - Amerikan işbirliğinden Orta Asya cumhuriyetlerini uzak tutabilmek için bu ülkelerle ekonomik ilişkilerini azaltabilir. Orta Asya cumhuriyetlerinin dış ticaretinde en büyük payın (bu cumhuriyetler dış ticaretlerinin %80’ini Rusya Federasyonu ile gerçekleştirmektedirler) Rusya’ya ait olduğu gerçeğini dikkate aldığımızda, Rusya’nın muhtemel bu girişimi, bu cumhuriyetlerin kendi bölgelerindeki bir Türk - Amerikan işbirliğine yönelik siyasi tavırlarını olumsuz yönde etkileyecektir; dördüncü olarak, Rusya, Kafkaslar’da yaptığı gibi Orta Asya bölgesinde de kasten bir çatışmaya sebep olabilir ve bu cumhuriyetlerde doğacak iç karışıklığın ardından bu bölgede barışı koruma rolüne soyunabilir. Böylelikle, Rusya Orta Asya devletleri üzerindeki denetim ve otoritesini otomatik olarak artırabilecektir. Bu gelişmenin sonucu olarak Orta Asya’daki cumhuriyetler, Rusya Federasyonu’yla bölgedeki ilişkilerini tehlikeye sokabilecek harici girişimleri ihtiyatla karşılayacaklardır; beşinci olarak, Türk hükümetinin Orta Asya bölgesindeki Türk - Amerikan işbirliği strateji modeli üzerinde odaklanmasına engel olmak için Rusya, kendi himayesinde “Slav-Ortodoks koalisyonu benzeri” bir birliktelik kurabilir.[1] Böylelikle, Rusya Balkanlardaki Slav-Ortodoks kökenli ulusları aynı bölgede yaşayan Müslüman kökenli Türk nüfusuna yönelik olumsuz tutumlar benimsemeye teşvik edebilir; altıncı olarak, Rusya, Kafkaslarda Türkiye'nin Orta Asya bölgesine geçiş yolunu doğrudan kapatabilecek bir Azerbaycan-Ermenistan çatışmasına neden olabilir; yedinci olarak, Türk yetkililerinin dikkatini başka konulara çekmek için Rusya Suriye’nin terör örgütlerine yönelik politikalarına destek verebilir ve Montrö Boğazlar Sözleşmesini ihlal edebilir. Bu olumsuz gelişmeler Türk yetkililerinin Orta Asya bölgesi ve bu bölgedeki strateji modelleri üzerine yoğunlaşmalarına engel olabilecektir; sekizinci olarak, Türkiye tarafından siyasal ve ekonomik nedenlerden dolayı önerilen ve ABD’nin jeostratejik nedenlerle desteklediği Bakü-Tiflis-Ceyhan boru hattı projesinin tamamlanmasını engellemek için Rusya, Azeri petrolünün geçeceği Türkiye'de, özellikle Güneydoğu Anadolu’da Türkiye'nin karşı karşıya olduğu Kürt sorununu, Orta Doğu’da kendi topraklarında Kürt azınlığa sahip İran ve Suriye gibi devletleri kışkırtarak körükleyebilir; ayrıca; Rusya, ABD’yi Orta Asya için bir Türk-ABD işbirliğinden vazgeçirebilmek için, 24 Mayıs 2002 tarihinde Moskova’da Bush ve Putin arasında imzalanan ve ABD ile Rusya Federasyonu’nun ellerinde bulundurdukları stratejik nükleer silahların miktarlarının on yıl içinde büyük ölçüde azaltılmasını amaçlayan Stratejik İşbirliği Bildirisi’ni rafa kaldırabilir. Rusya, yine ABD’yi vazgeçirebilmek için İran’la yürüttüğü nükleer yakınlaşmayı artırabilir, Çin ile stratejik işbirliği planına hız kazandırabilir, Nato’nun genişleme politikalarını baltalayabilir; ve son olarak, Rusya, Güneydoğu Anadolu’da yaşayan Kürt nüfusu tahrik edebilmek için Ermeni-Kürt bağlantısından fayda sağlamayı düşünebilir. Ayrıca, Moskova merkezli bazı Kürt örgütlerine ve Moskova’da kurulu bulunan Kürt Konseyine verdiği desteği artırabilir.[2] Böylelikle, Türkiye'nin iç siyasi düzenine olumsuz etkide bulunacak olan Kürt ulusal kurtuluş hareketine destek çıkarak Türkiye’nin Orta Asya politikalarına zarar vermiş olacaktır.
Strateji I’de İran’ın Neden Olabileceği Dezavantajlar
Strateji I’de İran’ın neden olabileceği dezavantajları sunmadan önce, İran’ın, Orta Asya bölgesinden siyasal ve ekonomik yarar sağlamaya yönelik tüm dış girişimlere muhalefet edebileceğini, özellikle Türkiye'nin fiili girişimlerine karşı geleceğini belirtmek gerekmektedir. Ancak, şurası unutulmamalıdır ki İran Humeyni döneminden sonra ABD’den birtakım siyasal ve ekonomik beklentiler içinde bulunduğundan, ABD’nin aktif olarak yer alacağı girişimlere karşı herhangi doğrudan bir olumsuz politika geliştiremeyecektir. Bu nedenle, İran yönetimi Orta Asya bölgesindeki Türk-Amerikan işbirliğine muhalefet ederse bunun ABD’ye değil Türkiye'ye yöneleceğini ve İran’ın, Türkiye'nin Orta Asya’daki etkisini zayıflatmayı amaçlayan birtakım politikalar geliştireceğini söyleyebiliriz. Bu da doğal olarak Strateji I’in bazı dezavantajlarla karşılaşmasına yol açabilecektir. Bu Strateji Modelinde İran’ın neden olabileceği muhtemel dezavantajlar şunlar olabilir:
Birincisi, şimdiki İran yönetiminin Orta Asya bölgesi ve Orta Asya devletlerine ilişkin siyasal ideolojisi, bu cumhuriyetlere İran tipi bir siyasal model ihraç etmeyi öngörmese de İranlı yetkililer, bu cumhuriyetlerin Türkiye'yle ilişkilerini yoğunlaştırmalarını engellemek amacıyla bu bölgede İslam faktörünü kullanabilir ve böylelikle İran bu ülkelerle yakın ilişkiler geliştirecek duruma gelebilir. Bu gelişme, iki olumsuz sonuca yol açabilir. İlki, bu devletlerdeki siyasal düzen istikrarsızlığa sürüklenebilir ve dolayısıyla demokratik sisteme geçiş için gereken süreyi uzatabilir. İkinci olarak, İslami duygularla tahrik edilmiş Orta Asya cumhuriyetleri, bölgelerinde Türkiye gibi laik ve seküler bir devletle işbirliğinden kaçınabilirler; ikinci olarak, Orta Asya bölgesine ilişkin Türk -Amerikan işbirliğinin önüne problem çıkarmak amacıyla İran yönetimi, Hizbullah’a verdiği desteği artırabilir.[3] Bu durum, Türk yetkilileri, Türkiye'nin siyasal ve ekonomik çıkarlarının bulunduğu bölgelerle ilgili stratejiler geliştirmek yerine ülke içindeki problemlerle çok yoğun biçimde uğraşmak zorunda bırakacaktır; üçüncü olarak, bu politikaya paralel olarak, İran Orta Doğu’da Suriye’yle ve Rusya ve Ermenistan’la ilişkilerini kuvvetlendirebilir. İran’ın burada adı geçen ülkelerle olan ilişkilerini bir tür ittifaka dönüştürme yolları aradığını iddia edebiliriz. Herhangi bir durumda, bu devletler arasında yakın ilişkiler geliştirilmesi veya stratejik bir ittifakın kurulması Türkiye'yi siyasal olarak zayıflatabilecektir; dördüncü olarak, bilindiği üzere İran Hazar’ın statüsü konusundaki taleplerine aykırı gördüğü yatırımları doğrudan kuvvet kullanarak (Temmuz 2001’de Azerbaycan’ın kendi hükümranlık alanında gördüğü Araz-Alov-Sharg sahasında sondaj yapan petrol platformunun seyrini, hücumbotları ile önlediği gibi) fiili biçimde engellemeyi göze alabilmektedir. Bu durumda İran Orta Asya’daki Türk-Amerikan işbirliğini, Türkiye’nin çok önem verdiği Bakü-Tiflis-Ceyhan boru hattı projesini engellemeye çalışarak saf dışı bırakabilecektir; ve son olarak, İranlı yetkililer İran’da yaşayan Türkmenler üzerinde politik baskı uygulayabileceklerdir.
2. Strateji Modeli II : Türkiye - İsrail – ABD Strateji Modeli
Bazı nedenlerden dolayı bu modelin Türkiye'nin Orta Asya politikaları ile ilgili olarak (Türkiye'nin Strateji Modeli I’den elde edebileceği avantajlara oranla) ikinci derecede avantajlı sonuçlar verebileceğine inandığımız için Strateji Modeli II’de, Orta Asya bölgesinde Türk-Amerikan-İsrail işbirliğini önermekteyiz. Her şeyden önce, Strateji Modeli II için İsrail ve Amerika’nın seçilmesi oldukça yerindedir, çünkü Türkiye ve İsrail, Orta Doğu’daki Arap devletleriyle ilgili olarak benzer siyasal, ekonomik ve güvenlik kaygıları taşıdıkları için Orta Doğu’da yıllardır yakın müttefik olmuşlardır. Ayrıca bu iki ülke, Orta Doğu’daki politikaları ile ilgili olarak ABD’nin vazgeçilmez müttefikleri durumundadırlar. İkinci olarak, Orta Asya’daki bir Türk-İsrail işbirliği, bu iki devlet arasındaki işbirliğinin ilk örneği olmayacaktır. Özellikle, Sovyetler Birliği’nin sona ermesinin ardından, her iki ülke de, kendi bölgelerinde ekonomik, siyasal ve askeri durumlarını kuvvetlendirmek amacıyla ikili ekonomik, siyasal ve askeri ilişkiler geliştirmekten yana olmuşlardır. Üçüncü olarak, her iki ülke de, Strateji Modeli II’den elde edilecek muhtemel olumlu sonuçların, Orta Doğu bölgesinde bulunan Arap ülkeleri karşısındaki durumlarını çok boyutlu olarak etkileyebileceği gerçeğinin farkındadırlar. Örneğin, hem İsrail hem de Türkiye bu işbirliğinin neticesinde, geçmişten gelen kökleşmiş sorunlarının olduğu Orta Doğu Arap devletlerinin karşısındaki konumlarını güçlendirebilecek duruma geleceklerdir. Bunun yanında, bu işbirliği vasıtasıyla Türkiye, İsrail’in Kürt devleti projesinin gerçekleştirmesine vereceği olası desteği önleyebilecektir. Bundan başka, Strateji Modeli II sayesinde ABD yetkilileriyle daha yakın ilişkiler kurma fırsatını bulabilecek olan İsrailli yetkililer, Orta Doğu bölgesine yıllardır hakim olan Arap-İsrail sorunu hususunda, ABD’den daha fazla siyasal destek bulabileceklerdir. ABD’ye gelince, Orta Asya bölgesindeki bu işbirliği aracılığıyla ABD, Orta Doğu’daki durumuyla ilgili hayati önem taşıyan Türkiye ve İsrail devletleriyle olan ilişkilerini kuvvetlendirebilecektir. Bu işbirliğine paralel olarak, Türkiye ABD’nin Orta Doğu bölgesindeki askeri ayağını oluştururken, İsrail’in de ABD’nin aynı bölgedeki politik ayağını oluşturacağını ileri sürebiliriz. ABD yönetimi bu işbirliğinden Orta Doğu politikalarıyla ilgili olarak elde edeceği muhtemel avantajların ötesinde, dış politikasının belirlenmesinde önemli rol oynayan ABD Kongresindeki Yahudi lobisinin siyasal desteğini de elde edebilecektir.
Böylece, siyasal, ekonomik ve güvenlik konularıyla ilgili olarak Türkiye-İsrail ve ABD üçlüsünün bu karşılıklı beklentilerini dikkate alarak, şunu ileri sürebiliriz ki bu üç devletin Orta Asya bölgesindeki işbirliği oldukça verimli olacak ve Türkiye, Strateji Modeli II’yi oluşturmakla bu bölgedeki politikalarını üst düzeye çıkarabilecektir. Bu Model, katılımcı devletlerin siyasal, ekonomik ve güvenlikle ilgili beklentilerine dayanmaktadır.
a. Strateji Modeli II’nin Avantajları
Strateji Modeli II’nin Türkiye’ye Sağlayabileceği Avantajlar
Birincisi, Orta Asya bölgesinde bir Türk-Amerikan-İsrail işbirliği neticesinde Türkiye’nin ABD karşısındaki siyasal konumu giderek güçlenebilecektir. Soğuk Savaş yıllarında Sovyetler Birliği karşısında geliştirmiş olduğu politikalarla ilgili olarak ABD’nin en güvenilir müttefiklerinden biri olan Türkiye'nin, ABD ve tarihi dostu İsrail’le Orta Asya’da, yani Amerikan ve İsrail yönetimlerinin doğrudan veya dolaylı çıkarlarının bulunduğu bölgede, işbirliği yapmakla daha fazla ABD desteği elde edebileceğini ve bunun da, Türkiye'nin ekonomik ve siyasal problemlerinin olduğu ülkeler karşısında ve uluslararası platformlarda Türk yetkililerinin daha güçlü konumda olmalarına yardımcı olacağını ileri sürebiliriz; ikinci olarak, Orta Asya bölgesinde bir Türk-Amerikan-İsrail işbirliği, Orta Doğu bölgesinde olası bir İran-Suriye stratejik gruplaşması karşısında Türkiye'nin siyasal güç kazanmasına yardımcı olabilecektir. Bu türde bir işbirliğinin, bu devletlerin Türkiye'yi siyasal ve ekonomik olarak zayıf düşürme amaçlarını ortadan kaldıramayacağı anlaşılsa bile, yine de bu işbirliği İran ve Suriye’nin Türkiye'nin ulusal güvenliğini tehlikeye düşürebilecek gelecek projeksiyonları geliştirmelerine engel olabilecektir; üçüncü olarak, Orta Asya bölgesinde bir Türk-Amerikan-İsrail işbirliğinin gerçekleşmesine paralel olarak, Orta Doğu’daki köktendinci Arap devletlerinin Türkiye'ye karşı politikaları yumuşayabilecektir; ve son olarak; bu işbirliği sayesinde, Türk hükümeti, ABD’nin, İsrail’in ve ABD Kongresindeki Yahudi
lobisinin Kürt devleti projesini gerçekleştirme girişimlerini yumuşatabilecektir. [4]
Strateji Modeli II’nin ABD’ye Sağlayabileceği Avantajlar
Birinci olarak; ABD yönetimi, bu işbirliği aracılığıyla Kongredeki Yahudi lobisinin siyasal ve ekonomik desteğinin artmasını sağlayabilecektir; ikinci olarak, Orta Asya bölgesindeki Türk-Amerikan-İsrail işbirliği ABD’nin Orta Doğu politikalarına destek verebilecektir. Orta Doğu bölgesinde İran-ABD, Irak-ABD ve Suriye-ABD arasındaki sorunlar ve Rusya’nın Orta Doğu’daki siyasal beklentileri dikkate alındığında, bu işbirliği üzerinden ABD’nin, Orta Doğu’da, yukarıda sözünü ettiğimiz devletler karşısındaki konumunu Türkiye ve İsrail’in yardımıyla güçlendirebileceğini iddia edebiliriz. Orta Asya bölgesinde bu iki devletle işbirliği geliştirmenin yanında Türkiye, ABD’nin Orta Doğu bölgesindeki askeri dayanağını oluştururken, İsrail de aynı bölgedeki politik dayanağını oluşturabilecektir; ve son olarak, Türk-Amerikan-İsrail işbirliği Orta Asya cumhuriyetleri üzerinde olumlu etki de yapabilecektir. ABD’nin bu devletlerdeki mevcut siyasal sistemlerin devamını titizlikle desteklediği aşikardır. Bu sayede, Rusya’nın politikaları ve İran’ın muhtemel köktendinci girişimlerinin Orta Asya’dan uzak tutulacağına inanmaktadır. Bu görüşe parallel olarak, Orta Asya bölgesinde bir Türk-Amerikan-İsrail işbirliği aracılığıyla İsrail’in bu bölgeye ekonomik olarak yoğun biçimde girmesiyle, Orta Asya devletlerindeki siyasal sistemlerin İslami olmak yerine Batıya yöneleceğini iddia edebiliriz. (Ehteshami, 1994, s.96-97)
Strateji Modeli II’nin İsrail’e Sağlayabileceği Avantajlar
İlk olarak, İsrail, Türkiye’nin de karşılaştığı şekilde, Soğuk Savaş’ın sona ermesinin ardından Batı için stratejik önemini kısmen kaybetmiştir. Ancak, Batı karşısındaki stratejik durumu bu şekilde zayıflamış olsa da, İsrail ABD’nin hala en önemli müttefiklerinden biridir. Dolayısıyla, İsrail’in, ABD yönetiminin hayati çıkarlarının bulunduğu Orta Asya bölgesinde aktif olarak bulunmakla, bu bölgede ABD’nin politikalarına benzer politikaları benimsemekle ve ABD yetkililerinin Orta Asya’daki nüfuz alanlarını genişletmelerine yardımcı olmakla Batı, özellikle ABD karşısındaki bu kaybını telafi edebileceğini ileri sürebiliriz; ikinci olarak İsrail, Orta Asya bölgesinde bir Türk-Amerikan-İsrail işbirliğinde yer alarak ABD yönetimiyle ilişkilerini geliştirebilecektir. İsrail, ABD yönetimiyle ilişkilerini geliştirmenin yanında Orta Doğu bölgesindeki politikalarını daha serbestçe gerçekleştirebilecektir. En azından, İsrail yönetimi, daha fazla ABD desteği kazanmakla Arap-İsrail barış sürecinde kendi siyasal durumunu güçlendirebilecektir; üçüncü olarak, eğer Bernard Lewis’in “İngiliz ve Fransız imparatorluklarının dağılmasından sonra Arap dünyasının doğması gibi, bir Türk devletleri dünyasının ortaya çıkması da, önümüzdeki yıllarda oldukça önemli bir olay olarak görülecek ve bu Türk devletleri Orta Doğu üzerinde büyük bir etki yapacaklardır.” (Göka, 1999, s.181) varsayımı gerçekleşirse, Orta Asya bölgesinde bu türde bir işbirliğinde yer almakla Orta Asya politikalarında söz sahibi olan İsrail’in, Orta Doğu Arap devletleri karşısında siyasal güç kazanabileceğini iddia edebiliriz. Bu gelişmeye parallel olarak, Orta Doğu Arap devletlerinin İsrail karşıtı politikaları, İsrail’in Orta Doğu’daki siyasal durumu üzerinde çok daha az etkili olacak, dolayısıyla, İsrail yönetiminin Orta Doğu bölgesinde karşı karşıya olduğu bu siyasal problem gittikçe azalacaktır; dördüncü olarak, Orta Asya bölgesindeki İsrail-Orta Asya devletleri işbirliğiyle birlikte, İslam dünyası, özellikle Orta Doğu bölgesindeki Müslüman-kökenli toplumlar, İsrail’in Orta Doğu Arap devletleri, özellikle de Filistin sorunuyla ilgili siyasal söylemini ve siyasal girişimlerini yumuşattığını düşünebilecektir. Bu gelişme, İsrail’in kendi bölgesindeki siyasal baskıyı giderek ortadan kaldırmasına yardımcı olabilecektir; ve son olarak, Orta Asya bölgesindeki Türk-Amerikan-İsrail işbirliği, İran’la olan problemlerinin çözümünde de İsrail’e avantaj sağlayabilecektir. İran ve İsrail arasındaki temel problem, “İslamcı köktendincilik” değildir. İsrail açısından bakıldığında problemler, İran’ın barış sürecine ve kendisinin Kudüs’ü içine alacak şekilde genişlemesine karşı çıkması ve bu genişleme konusunda kendisiyle daimi bir mücadele içinde olmasıdır. (Aras, 1999, s.205) Dolayısıyla İsrail, Türkiye'yle ilişkilerini geliştirmenin yanında İran’la mevcut problemlerin çözümü aşamasında Türkiye'nin potansiyel arabuluculuk rolünden de yararlanabilecektir. Bu olasılık oldukça zayıf gözükse bile, yine de göz ardı edilmemelidir.
Strateji Modeli II’nin Orta Asya Cumhuriyetleri’ne Sağlayabileceği Avantajlar
ABD ve Türkiye’nin Orta Asya cumhuriyetleri için sunabileceği avantajları Strateji Model I’de ele aldığımız için, Strateji Model II’de Orta Asya bölgesindeki Türk-Amerikan-İsrail işbirliği ile birlikte yalnızca İsrail yönetiminin Orta Asya cumhuriyetlerine sağlayabileceği olası avantajlardan söz edeceğiz.
İlk olarak, İsrail’in Orta Asya bölgesinde aktif olarak yer almasıyla birlikte, Orta Asya cumhuriyetleri İsrail’in Batı’yla, özellikle ABD ile olan yakın ilişkilerinden yararlanabileceklerdir. Bu cumhuriyetler, İsrail’i Batı’ya, özellikle ABD’ye açılan kapı olarak değerlendirebileceklerdir; ikinci olarak, İsrail’in, bağımsızlıklarına kavuştukları tarihten bu yana Orta Asya devletlerine yaptığı ekonomik yardım, hangi devletten gelirse gelsin ekonomik yardıma muhtaç oldukları için bu devletler tarafından memnuniyetle karşılanmıştır. Bu nedenle, Orta Asya bölgesindeki Türk-Amerikan-İsrail işbirliğine paralel olarak İsrail’le gelişen ilişkileriyle birlikte Orta Asya’daki bu devletler, İsrail’den, bu defa kendi ekonomilerinin iyileştirilmesine yardımcı olacak daha fazla ekonomik yardım sağlayabileceklerdir; üçüncü olarak, açıktır ki İslamcı köktendinciliğin yayılması ve İran’ın bölgede artan etkisiyle ilgili İsrail ve Orta Asya devletlerinin paylaştıkları ortak korku, iki tarafı yakın ilişkiler geliştirmeye götüren en önemli faktörlerden biri durumundadır. Bu durumda, İslami terörü bastırma çabasındaki ABD’nin, Arap Orta Doğusu’nda Müslüman devletler nezdinde günah keçisi ilan edilen İsrail’in ve laisizmi ilke edinen Türkiye’nin Orta Asya bölgesindeki bu üçlü ittifakı İran gibi İslami emeller taşıyan devletler karşısında Orta Asya cumhuriyetlerini rahatlatacaktır.
b. Strateji Modeli II’nin Dezavantajları
Strateji Modeli II’de Orta Doğu Bölgesinden Kaynaklanabilecek Dezavantajlar
İlk olarak, net olarak gözükmektedir ki Orta Asya bölgesindeki Türk-Amerikan-İsrail işbirliği, Türkiye'nin Orta Doğu bölgesindeki Arap ülkeleriyle olan ekonomik ve özellikle de siyasal ilişkilerini olumsuz yönde etkileyecektir. Çünkü bu ülkelerin çoğunun, kuruluşundan beri İsrail’le derin siyasal problemleri bulunmaktadır. Bu nedenle, Türk devletinin İsrail’le işbirliği girişiminin Orta Doğu Arap ülkeleri arasında hoşnutsuzluğa yol açacağı ve bu devletlerin Türkiye'ye karşı olumsuz tavır takınacağını söyleyebiliriz. Bu gelişmeye paralel olarak, Türkiye, Orta Doğu bölgesindeki siyasal istikrar ve ekonomik refahı için gerek duyduğu, bu devletlerin siyasal ve ekonomik desteğinden mahrum kalabilir; ikinci olarak, Orta Asya bölgesindeki Türk-Amerikan-İsrail işbirliğine İran’ın tepkisi üç şekilde olabilir. İran, İsrail devletinin Kudüs’ü içine alacak şekilde genişleme politikasına karşı siyasal muhalefetini artırabilir ve İran’ın bu siyasal girişimi, Arap-İsrail barış sürecinde problemlere yol açabilir. İran, ikinci olarak, Orta Asya bölgesindeki Türk-İsrail işbirliği girişimini engellemek amacıyla, Hizbullah’a verdiği siyasal desteği artırabilir, bu da Türk yetkililerinin bu işbirliği sürecine yoğunlaşmasını engelleyebilir. Ve son olarak İran, Rusya ile ilşkilerini yoğunlaştırıp, bu ilişkiyi Orta Asya bölgesi için stratejik ortaklığa dönüştürebilir; üçüncü olarak, İran gibi Suriye de, Orta Asya bölgesindeki Türk-İsrail işbirliğine iki şekilde tepki gösterebilir. Suriye, Türkiye'nin Orta Asya bölgesindeki girişimlerinin sonucunda Orta Doğu bölgesinde kazanacağı muhtemel nüfuzu baltalamak amacıyla, PKK’ya verdiği desteği artırabilir. İkinci olarak Suriye, İran ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimiyle ilişkilerini güçlendirebilir ve hatta, Türk-Amerikan-İsrail üçlü ittifakının karşısında, Suriye-İran-Ermenistan-Yunanistan’ın oluşturacağı bir dörtlü stratejik ittifakın kurulmasına gönüllü olarak önderlik edebilir.
Strateji Modeli II’de Rusya Federasyonu’ndan Kaynaklanabilecek Dezavantajlar
İlk olarak, Rusya Federasyonu, Orta Asya bölgesindeki Türk-İsrail işbirliğini tehlikeye sokmak için Arap devletlerinin İsrail karşıtı politikalarını destekleme çabasına girebilir. Böylelikle, Arap-İsrail barış sürecini engelleyebilecek ve bu da İsrail’in bu işbirliği sürecine daha az yoğunlaşmasına yol açabilecektir; ikinci olarak, Rusya Federasyonu, Orta Doğu bölgesindeki devletleri, Türkiye ve İsrail’in Orta Asya bölgesinde geliştirdikleri ortak ittifak vasıtasıyla Orta Doğu bölgesindeki devletler karşısında daha da güç kazanacaklarına ikna edebilir. Rusya’nın girişimleri neticesinde tahrik olan Arap devletleri, Türkiye karşıtı ve İsrail karşıtı politikalarını artırabileceklerdir; üçüncü olarak, Rusya, Türkiye ile ilişkileri yıllardır nazik bulunan Orta Doğu bölgesindeki İran ve Suriye, Kafkaslar’da Ermenistan, Balkanlar’da Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi gibi devletlerle ilişkilerini geliştirerek bu devletlere, Orta Asya bölgesindeki Türk-İsrail ittifakına karşı bir tür stratejik ittifak kurmayı önerebilir; ve son olarak, Rusya Federasyonu, Türkiye’yi siyasal ve ekonomik olarak zayıflatmak için PKK teröristlerine yardım ve yataklık yapmaya devam edebilir.
Strateji Modeli II’de Türkiye’deki İslamcı ve Milliyetçi Çevrelerden Kaynaklanabilecek Dezavantajlar
1990’ların başında Orta Asya’daki eski Sovyet cumhuriyetlerinin bağımsızlıklarını ilan etmelerinden hemen sonra, Türkiye'deki İslamcı ve milliyetçi çevrelerin geliştirdikleri oldukça fanatik siyasal söylemleri ve benimsedikleri oldukça keskin siyasal tavırları göz önüne aldığımızda, bu çevrelerin Türk yetkililerinin nüfusu Yahudi olan İsrail devletiyle işbirliği girişimlerine karşı çıkacaklarını ileri sürmek mümkündür. Bu nedenle, Türkiye'deki İslamcı veya milliyetçi ideolojinin takipçileri Türkiye'de tam katılımlı bir mutabakatın oluşmasını engelleyebilecek, bu da, Orta Asya bölgesi ve Orta Asya cumhuriyetlerine ilişkin yoğunlaşmayı güçleştirecek şekilde iç politikada bazı problemlerin doğmasına yol açabilecektir.
3. Strateji Modeli III : Türkiye - İran - ABD Strateji Modeli
Strateji Modeli III’de, bu strateji modeli aracılığıyla Türkiye'ye sunabileceği “siyasal avantajlar”ı ve İran’ın kendi bölgesi, Orta Asya bölgesi ve dünya siyasetindeki “siyasal ve ekonomik çıkarlarını” dikkate alarak İran’ı seçtik. Türkiye'yle iyi komşuluk ilişkileri geliştirme yolları arayabileceğini, PKK ve Hizbullah’ın Türkiye'ye karşı terörist faaliyetleriyle ilgili çok daha dikkatli davranacağını varsayarak ve İran’ın Orta Asya bölgesindeki Türkiye - ABD - İran işbirliği yoluyla elde edebileceği, İslam devrimi ve İran-Irak savaşından bu yana yaşadığı yalnızlığın ortadan kalkmasını sağlamak ve bu strateji modeli yardımıyla ABD’yle ilişkilerini geliştirmek, Orta Asya bölgesinde yapılan petrol taşımacılığında pay sahibi olmak, Orta Doğu bölgesindeki siyasal ve ekonomik konumunu pekiştirmek gibi “siyasal ve ekonomik çıkarlar”ı göz önünde bulundurarak İran’ı Strateji Modeli III’e yerleştirdik.
Strateji Modeli III’ün önündeki engellere rağmen, bu işbirliği strateji modelinin uygulanmasıyla birlikte, Orta Asya bölgesiyle ilgili olarak bu devletlerin siyasal, ekonomik ve güvenlik gibi konularda taşıdıkları farklılıklar ve beklentiler tarafları daha az rahatsız eder hale gelecek ve tamamen ortadan kaldırılamasa bile, aralarındaki siyasal, ekonomik ve güvenlikle ilgili ihtilaflar kontrol altına alınacaktır, çünkü Strateji Model III’ün nihai hedefi, bu tür bir işbirliğinde yer alan devletlerin arasındaki siyasal, ekonomik ve güvenlikle ilgili farklılık ve beklentilerini en alt düzeye indirmek ve aralarında Orta Asya bölgesiyle ilgili tüm siyasal, ekonomik veya askeri ihtilafları ortadan kaldırmaktır. Dolayısıyla, Strateji Modeli III’ün gerçekleşmesiyle birlikte Türkiye, Orta Asya’daki hedeflerini gerçekleştirebilecek ve ülke içindeki ekonomik ve toplumsal ilerlemeyi daha kolay sağlayabilecektir.
Şunu da belirtmek gerekir ki Strateji Model III, esas olarak katılımcı devletlerin siyasal ve güvenlik konularıyla ilgilidir.
a. Strateji Modeli III’ün Avantajları
Strateji Model III’ün Türkiye’ye Sağlayabileceği Avantajlar
İlk olarak, Orta Asya bölgesindeki Türk-Amerikan-İran işbirliği ile birlikte Rusya-İran ilişkileri gittikçe gerileyebilecektir. Bu gelişmenin sonucu olarak Rusya Orta Doğu bölgesindeki güç odaklarından birinden mahrum kalabilecektir. Dahası, Orta Asya’daki sıkı Rusya-İran ilişkisi yerini Türk-Amerikan-İran ortaklığına bırakacaktır; ikinci olarak, Orta Asya bölgesinde Türkiye ile işbirliğini kabul eden İran, PKK ve Hizbullah’a destek vermekten vazgeçebilecektir. Bunun yanında Türkiye, bu yasadışı grupları, kendilerini barındırıp siyasal destek veren bir devletten mahrum bırakacaktır; üçüncü olarak, Orta Asya bölgesinde, Türkiye'nin bu bölgedeki etkisini yok etmek için Rus yetkililerin son zamanlarda çok sıklıkla söyleyip durdukları bir Rusya-İran-Ermenistan üçlü stratejik ortaklığının doğma olasılığı, Orta Asya’daki bir Türk-Amerikan-İran ortaklığı ile birlikte ortadan kalkabilecektir. Orta Asya bölgesinde bir Rus-Ermeni stratejik ortaklığının kurulma olasılığı konusunda şunu iddia edebiliriz ki, her iki ülke de kendi iç siyasal ve ekonomik sorunlarıyla uğraşmakta olduğundan, bu ikilinin oluşturacağı bir ortaklık Rusya-İran-Ermenistan stratejik ortaklığı kadar etkin olmayacaktır; dördüncü olarak, Strateji Model III’ün gerçekleşmesiyle birlikte İran, İran-Suriye-Ermenistan-Yunanistan-Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin oluşturacağı olası stratejik ittifakta yer almaktan kaçınabilecektir; beşinci olarak, daha önce de sözü edildiği gibi, Türkiye ve Orta Asya cumhuriyetleri coğrafi olarak birbirine komşu değillerdir. Bu cumhuriyetlere ulaşım oldukça zordur. Türkiye'yi Orta Asya’ya kara yolundan bağlayan güzergah, ancak ya İran’ı baştan başa geçerek veya Transkafkasya’yı geçip ve Rusya üzerinden, ya da Transkafkasya ve Hazar Denizi üzerinden geçiş şeklindedir. (Winrow, 1996, s.129) Bu nedenle, Orta Asya bölgesindeki Türk-Amerikan-İran işbirliğiyle birlikte, Türkiye'nin İran’dan geçen taşımacılık yolunun tam güvenliğini sağlayabileceğini söyleyebiliriz; ve son olarak, Türk-Amerikan-İran işbirliğinin sonucunda ABD’den çeşitli siyasal ve ekonomik avantajlar elde etme beklentisindeki İran yönetimi, Türkiye ve Amerika’nın desteklediği Bakü-Tiflis-Ceyhan güzergahına bundan böyle karşı çıkamayacaktır.
Strateji Modeli III’ün ABD’ye Sağlayabileceği Avantajlar
İlk olarak, ABD’nin, temelde İran’ı Orta Asya bölgesinden uzak tutmaya ve nihai olarak siyasal açıdan yalnız bırakmaya dayalı Orta Asya dış politikasının, İran’ı Rusya Federasyonu’yla ekonomik ve siyasal işbirliğine itmesi mümkün gibi gözükmektedir. Bu nedenle, ABD yönetiminin İran’la işbirliğine yanaşması bu devletin Rusya’yla yakın ilişkiler geliştirmesinin önüne geçebilecek ve böylece İran, bundan böyle ABD için Orta Doğu ve Orta Asya bölgesinde bir tehdit olmaktan çıkmış olacaktır; ikinci olarak, Orta Asya bölgesindeki Türk-Amerikan-İran işbirliğinin yardımıyla ABD, İran’ı Orta Doğu bölgesindeki en önemli negatif faktörlerden biri olmaktan çıkarmış olacaktır. İran, ABD-İran işbirliği aracılığıyla elde edeceği ekonomik ve siyasal avantajların önemini dikkate alarak, anti-Amerikancı politikalarını yumuşatabilecek ve kendi bölgesinde daha işbirliğine dönük bir tutum benimseyebilecektir. Bu gelişme, uygulamada ABD açısından şu olumlu sonucu doğurabilecektir: İran, yasadışı grupların faaliyetlerini desteklemekten vazgeçip, Arap-İsrail barış sürecine karşı takındığı olumsuz siyasal tutuma son verip hukukun üstünlüğünü kabul ederek Orta Doğu barış sürecini destekleyebilecektir. Bu gelişme, ABD yönetiminin Orta Doğu’daki etki alanını genişlemesine yol açabilecektir; ve üçüncü olarak, Orta Asya bölgesindeki Türk-Amerikan-İran işbirliği sayesinde ABD, Orta Asya cumhuriyetleriyle geçmişten gelen derin kültürel, tarihi ve toplumsal bağları bulunan bu iki Müslüman ülkeyle Orta Asya’da birlikte bulunma fırsatını yakalamış olacaktır. Böylelikle ABD, Orta Asya politikalarını daha kolayca gerçekleştirebilecektir.
Strateji Model III’ün İran’a Sağlayabileceği Avantajlar
İlk olarak, İran, Orta Asya bölgesindeki Türk-Amerikan-İran işbirliği içinde yer almakla, ABD ile süre gelen politik çekişmesine son verebilecektir. Bu ümit verici gelişmenin sonucu olarak İran, ABD yönetimini mevcut ambargoyu iptal etmeye ikna edebilir, dünya ile bütünleşerek yalnızlıktan kurtulabilir ve ekonomisini iyileştirebilir. Bu nedenle, İran’ın Türk-Amerikan-İran işbirliğinden elde edebileceği avantajların, bu devletin Orta Asya bölgesindeki olası bir İran-Rus stratejik ittifakından sağlayabileceği avantajlardan çok daha fazlası olacağı iddia edilebilir; ikinci olarak, Rusya’nın kuzeye kadar uzanan devasa gücünden dolayı İran tarihte Rusya’yı diğer güçlerle dengeleme yolları aramıştır. Fransa (Napolyon döneminde), Almanya, Amerika ve hatta Japonya ve Çin, İran için son dönemde bazı alanlarda birer dengeleyici güç olarak işlev görmüşlerdir. (Fuller, 1991, s.182) Bundan dolayı, dünyanın tek süper gücü ile işbirliği sayesinde İran, Rusya Federasyonu gibi siyasal ve ekonomik geleceği belirsiz bir devletin insafına kalmaktan kurtulma şansını elde edebilecektir; üçüncü olarak, daha önce de belirtildiği gibi, İran’ın kuzeyinde yaşayan İranlı Azeriler nüfusun %20 ila %30’unu oluşturmaktadır ve İran bugüne kadar bu Azeri nüfusla ilgili hep kaygı duymuştur. Bu kaygı İran’ın, İran’da yaşayan Azeriler’in Azerbaycan’da yaşayan Azerilerle veya Azerbaycan’da yaşayan Azerilerin diğerleriyle birleşmeye kalkışacağı varsayımından kaynaklanmaktadır. Bu nedenle İran, Orta Asya bölgesiyle ilgili olarak Türkiye'yle ilişkilerini geliştirerek Türkiye ve Azerbaycan arasındaki yakın ilişkilerden yaralanabilecek ve bu tehlikeyi ortadan kaldırabilecektir; ve son olarak; Orta Asya cumhuriyetlerinin halklarıyla geçmişten gelen derin tarihi bağları bulunsa da, İran’ı, Orta Asya bölgesinde ideolojik ve kültürel etkisini genişletmekten alıkoyan bazı engeller bulunmaktadır. İlk olarak, İran halkı Şii, Orta Asya devletlerinin halkları ise Sünnidir, ikinci olarak, İranlılar İslami geleneklere sıkı sıkıya bağlıyken Orta Asya devletlerinin halkları daha ‘Asya’ya özgü’ gelenekleri tercih etmektedirler, üçüncü olarak, tarih boyunca Orta Asya bölgesinde yaşamış devletler, asla İran’ın etki alanına girmemişlerdir. (Zagorski, Zlobin, Solodovnik, Khrustalev, 1992, s.8) İran’la karşılaştırıldığında Türkiye’nin Orta Asya toplumlarıyla olan bağları din ve gelenekler açısından çok daha derindir. Bu nedenle, bu açıklamaya dayanarak şunu ileri sürebiliriz ki, Orta Asya bölgesindeki bir Türkiye-İran işbirliği, bölgedeki bu cumhuriyetler üzerinde çok daha etkili olabilecektir.
b. Strateji Modeli III’ün Dezavantajları
Strateji Modeli III’de Rusya Federasyonu’ndan Kaynaklanabilecek Dezavantajlar
Öncelikle, daha önce de sözü edildiği gibi, Rus yetkililer, PKK’yı topraklarında barındırdıklarını ve siyasal ve ekonomik destek verdiklerini açıkça belirtmemişlerse de bunu gizli biçimde yapmaktadırlar. Bu nedenle, Rusya Federasyonu’nun Türkiye'yi siyasal ve ekonomik olarak zayıflatmak amacıyla ve Türk devletinin Orta Asya cumhuriyetleri üzerindeki etkisini yok etmek amacıyla, Orta Asya bölgesindeki Türk-İran işbirliğinin ardından İran’dan ayrılmak durumunda kalan PKK destekçilerini barındırmaya ve bunlara siyasal ve ekonomik destek vermeye başlaması hayli mümkün gözükmektedir; ikinci olarak, Orta Asya bölgesindeki Türk-Amerikan-İran işbirliğinin bölgede İslami duyguları canlandıracağını ve bu gelişmenin bu cumhuriyetler karşısındaki siyasal durumunu tehlikeye düşüreceğini öngörecek olan Rusya Federasyonu, bunlar üzerindeki nüfuzunu artırabilecek ve Orta Asya devletlerini Türk-Amerikan-İran ittifakının bölgede fiilen yer almasına karşı çıkmaya zorlayabilecektir; üçüncü olarak, Orta Doğu bölgesindeki en önemli ortaklarından birini kaybedecek olan Rusya Federasyonu, Suriye gibi, Türkiye'ye düşmanca tutum içindeki diğer Orta Doğu devletleriyle yakın ilişkiler geliştirmeye yoğunlaşacak ve bu devletlerin Türkiye karşıtı politikalar geliştirmelerine yardımcı olacaktır.
Strateji Modeli III’de İsrail’den Kaynaklanabilecek Dezavantajlar
İlk olarak, Orta Asya bölgesinde İran’la işbirliği sürecinde yer alan ABD karşısında şaşkınlık içindeki bir İsrail, ABD kongresindeki Yahudi lobisini etkileyerek ABD yönetimine karşı tepki gösterebilecektir; ikinci olarak, Orta Asya bölgesinde Türk-Amerikan-İran işbirliğinin kapsamında, İran’la böyle bir işbirliği sürecinde birlikte yer alan Türkiye'yi bu tercihinden dolayı eleştirebilecektir. Türkiye'yle çok yönlü ilişkiler geliştirmeye sıcak bakmayacak ve ilişkilerini askıya alabilecektir; üçüncü olarak, özellikle ABD yönetimi tarafından 2002 yılı Temmuz ayından itibaren daha sıklıkla ve daha büyük bir ciddiyetle telaffuz edilmeye başlanan Kuzey Irak’ta bir Kürt devleti kurma projesi kapsamında, Türkiye’ye ilişkin 1991 yılından bu yana benimsediği olumlu politikalarını Eylül 2002’den itibaren sertleştiren ve hatta Türkiye’yle ilgili hakarete varan beyanatlarda bulunan Irak Kürdistan Demokrasi Partisi lideri Mesut Barzani’ye ve hem de Amerikan hükümetine destek verebilecektir.
Strateji Modeli III’de Orta Asya Cumhuriyetleri’nden Kaynaklanabilecek Dezavantajlar
İlk olarak, daha önce de sözü edildiği gibi Orta Asya cumhuriyetleri, İslamcı hareketlerin bölgeye sızma girişimlerinden dolayı bazı kaygılar taşımaktadır ve İran gibi bazı Müslüman devletleri, İslami duyguları kullanarak Orta Asya’da siyasal ve ekonomik nüfuz alanlarını artırma eğiliminde olan devletler olarak görmektedirler. Bu nedenle, bu sorundan dolayı duydukları korkunun bu devletleri, kendi bölgelerindeki bir Türk-Amerikan-İran işbirliğine karşı çıkmaya itebileceğini söylemek mümkündür; ikinci olarak, Rusya Federasyonu’nun Orta Asya bölgesindeki Türk-Amerikan-İran işbirliğine göstermesi kuvvetle muhtemel olumsuz tavır karşısında, Orta Asya cumhuriyetleri de bu işbirliğine destek vermekten kaçınabileceklerdir.
4. Strateji Model IV : Türkiye – Orta Asya Ekonomik İşbirliği Örgütü (OAEİÖ)
Strateji Modeli IV’de, EİÖ (Ekonomik İşbirliği Örgütü – 1985 yılında İran, Pakistan ve Türkiye tarafından kurulmuş ve Sovyetler Birliği’nin sona ermesinden sonra on üyeli bir örgüt haline gelmiştir. EİÖ, normal düzenli toplumsal ve ekonomik gelişim için gereken koşulları yaratma görüşü eşliğinde çok yönlü bölgesel işbirliği geliştirme ve bölgenin toplumsal ve ekonomik potansiyelinden en üst düzeyde yararlanarak üye ülkelerin halklarının yaşam standartlarını yükseltmek amacındadır) ve KEİÖ (Karadeniz Ekonomik İşbirliği Örgütü, 1992 yılında Karadeniz çevresindeki komşu devletler tarafından kurulmuştur. KEİÖ, mal ve sermayenin serbestçe dolaşabileceği bir ekonomik işbirliği bölgesi yaratmak amacındadır. KEİÖ üyeleri, her birinin ekonomik ve toplumsal ilerlemelerinin başlaması ve gelişmesini hızlandırma potansiyelindeki çok yönlü işbirliğinin içeriğini zenginleştiren ortak bir anlayışla bir araya gelmişlerdir) gibi ekonomik temellere dayanan oluşumlardan esinlenilmiştir. Strateji Modeli IV’de Türkiye'nin Orta Asya bölgesine ilişkin dış politika hedeflerini en üst düzeye çıkarmak üzere önerilen OAEİÖ, ABD’nin önderliğinde İran, Hindistan, ve Pakistan’ı içine alma amacı taşımaktadır. Bu örgüt, Orta Asya bölgesinden farklı ekonomik ve siyasal beklentileri bulunan bu devletleri, Orta Asya’nın ekonomik potansiyelinden maksimum yarar sağlamayı amaçlayan ortak bir hedef etrafında bir araya getirme kararındandır.
İlk bakışta, OAEİÖ’nün gerçekleşmesi birtakım nedenlerden dolayı büyük bir hayalperestlik gibi gözükebilir. Bu nedenlerden ilki, katılan devletlerin bazılarının kendi aralarında çeşitli alanlarda büyük ekonomik, siyasal ve güvenlik problemlerinin bulunmasıdır. Örneğin, Hindistan ve Pakistan arasındaki Keşmir sorunu yıllardır ilk sırayı işgal etmektedir. Bunun yanında, Hindistan yönetimi, Pakistan’ın Orta Asya bölgesindeki İslami girişimleri karşısında kendini güvensiz hissetmekte ve Pakistan’ın, İslamiyeti öne çıkarmak suretiyle Müslüman nüfuslu Orta Asya devletlerini kendisine karşı kullanabileceği endişesi taşımaktadır. Bundan başka, İran Pakistan’ın politikalarından oldukça rahatsızdır, çünkü İran, Afganistan sorununda Şiilere ve Farsça konuşan gruplara arka çıkarken, Pakistan yönetimi Sünni Peştunları desteklemektedir. İran yönetimi, Pakistan’ın Suudi Arabistan’la yakın ilişkiler geliştirmeye yönelik resmi girişimlerinden de rahatsızlık duymaktadır. Bunun yanı sıra ABD yönetimi, Güney Asya’nın istikrarını tehlikeye düşürebileceğine inandığı için Hindistan ve Pakistan’ın karşılıklı nükleer tehdit girişimlerini onaylamamaktadır. Ayrıca, terörist ülke olarak değerlendirdiği için ABD’nin İran’a uyguladığı ambargo günümüzde de sürmektedir. Türkiye ise İran yönetiminin Hizbullah ve PKK gibi yasadışı gruplara verdiği destek nedeniyle İran’dan şikayetçi olmaya devam etmektedir.
İkinci olarak, OAEİÖ’de yer alan devletlerin her birinin Orta Asya bölgesinden ve bu örgütten farklı siyasal, ekonomik ve güvenlik beklentileri bulunmaktadır. Örneğin İran, OAEİÖ’nün üyesi olmayı Orta Asya’nın ekonomik potansiyelinden yararlanmak ve ABD’yle ilişkilerini iyileştirmek için isteyebilecek iken; Hindistan, Pakistan’ın İslami girişimler nedeniyle Orta Asya’da muhtemel bir nüfuz alanı yaratmasına imkan vermemek, Soğuk Savaş dönemindeki en önemli ekonomik, siyasal ve askeri destekçisi Sovyetler Birliği’ni kaybettikten sonra güçlü yeni müttefikler bulmak ve bu örgüt sayesinde ABD ile çok yönlü ilişkiler geliştirerek siyasal, ekonomik ve toplumsal durumunu iyileştirmek amacıyla tercih edebilecektir. Pakistan’ın bu örgütle ilgili beklentileri, ABD’nin ekonomik ve askeri yardımını (2001 yılı Eylül ayını takiben ABD’nin terörle mücadele ve Afganistan projesi kapsamında Pakistan’a sunduğu ekonomik ve askeri yardım haricinde) artırmak ve kalıcı kılmak, Hindistan karşısında güçlenebilmek için bazı yeni güvenlik girişimleri başlatmak ve İran’la tekrar ilişki kurmak olabilir. ABD ise, Hindistan ve Pakistan’ın Güney Asya’daki nükleer girişimlerini kontrol edebilmek ve Orta Asya bölgesinin kontrolünü elinde tutabilmek için bu örgütün itici gücü olmayı tercih edebilir. Türkiye’ye gelince, Türk yetkililer, İran, Hindistan, ve Pakistan’ın Orta Asya bölgesindeki olası bireysel girişimlerine imkan vermemek, bu örgüt yardımıyla uzun vadede Rusya ve Slav-Ortodoks Balkan devletlerine karşı Müslüman Güvenlik Kuşağı oluşturmak ve Pakistan’ın Orta Asya devletleri üzerindeki İslami etkisini yok etmek üzere bu türde bir örgüt kurma girişiminde bulunabileceklerdir.
Strateji Modeli IV’ün karşılaşabileceği bu engellere rağmen, inanıyoruz ki, bu işbirliği modelinin gerçekleşmesiyle birlikte bu devletler arasındaki siyasal, ekonomik ve güvenlikle ilgili farklılıklar ve beklentiler, tümüyle ortadan kalkmasa bile daha az rahatsız eder hale gelecek ve aralarındaki siyasal, ekonomik ve askeri ihtilaflar kontrol altına alınacaktır. Çünkü bu türde örgütlerin nihai hedefi, üye devletler arasındaki siyasal, ekonomik ve güvenlikle ilgili farklılıklarını ve beklentilerini en alt düzeye indirmek ve üye devletler arasındaki siyasal, ekonomik veya askeri ihtilafları ortadan kaldırmaktır. Bu nedenle, Strateji Modeli IV’ün gerçekleşmesiyle birlikte Türkiye, Orta Asya’daki hedeflerini gerçekleştirme imkanı bulabilecek ve ülke içindeki ekonomik ve toplumsal ilerlemeyi güçlendirebilecektir.
Şunu da belirtmek gerekir ki Strateji Modeli IV, yer alan devletlerin kısmen ekonomik, kısmen de siyasal ve güvenlikle ilgili beklentilerini esas almaktadır.
a. Strateji Modeli IV’ün Avantajları
Strateji Model IV’ün Türkiye’ye Sağlayabileceği Avantajlar
İlk olarak, Strateji Modeli IV’le birlikte Türkiye, Orta Asya bölgesinde farklı ekonomik ve siyasal hedefleri bulunan Hindistan, Pakistan ve İran gibi devletlerin bu bölgeye ilişkin politikalarını tek başlarına gerçekleştirme girişimlerini engelleyebilecek, böylelikle Orta Asya’daki farklı güç odaklarını ortadan kaldırabilecektir; ikinci olarak, Strateji Modeli IV’le birlikte Türkiye, kendisini ekonomik ve siyasal açılardan zayıflatmaya yönelik herhangi bir Rus tehdidine veya Balkanlardaki bir Slav-Ortodoks ayaklanmasına ya da Yunanistan’ın muhtemel olumsuz bir tutumuna karşı (kısa vadede hayata geçemeyecek olsa da) bir “Müslüman Güvenlik Kuşağı” kurabilecektir; ve son olarak, Türkiye Strateji Modeli IV’de yer alan Pakistan’ın Orta Asya bölgesinde köktendinci politikalarını gerçekleştirmesini önleyebilecektir.
Strateji Model IV’ün ABD’ye Sağlayabileceği Avantajlar
İlk olarak, ABD, Orta Asya Ekonomik İşbirliği Örgütü’nün itici gücü olacağından, bu örgüt aracılığıyla Rusya Federasyonu’na karşı Orta Asya bölgesinin güvenliğini koruyabilecektir. ABD, Türkiye'yi bu örgütün başına getirerek Orta Asya bölgesindeki dış politika hedeflerini gerçekleştirme fırsatını da bulabilecektir; ikinci olarak, ABD Güney Asya’da nükleer bir tehlikeye neden olabilecek devletlerden Hindistan ve Pakistan’ın, bölgede bu yöndeki girişimlerini bu örgüt aracılığıyla kontrol altında tutabilecektir; üçüncü olarak, ABD, bu örgüt aracılığıyla Orta Asya bölgesindeki etki alanını genişletebilecek ve hatta Afganistan’ın yeniden inşası kapsamında 2002 yılında bu cumhuriyetlerin üçünde konuşlandırdığı üslerin haricinde bu bölgede uzun vadede askeri üsler kurabilecektir. ABD’nin, 1955’de ABD-destekli Bağdat Paktı’nın Türkiye, İran, Irak ve Pakistan tarafından kurulmasındaki temel dış politika hedefini kavradığımızda, Orta Asya Ekonomik İşbirliği Örgütü’nün kurulmasına ABD’nin verdiği desteği de anlayabiliriz. ABD’nin Bağdat Paktı’na destek verme amacı, bu Pakt’a katılan devletlerin ekonomik ve siyasal durumlarını iyileştirerek, Sovyetler Birliği’nin muhtemel girişimlerine karşı bu pakt aracılığıyla Orta Doğu bölgesinin güvenliğini kontrol altına almak istemesiydi. Daha sonraki yıllarda ABD, Orta Doğu’da sadece siyasal nüfuzunu genişletmekle kalmamış bu bölgede askeri açıdan da etkili duruma gelmişti; dördüncü olarak, bu örgüt aracılığıyla ABD, Pakistan üzerindeki etkisini artırabilir, bu da ABD yönetimine Afganistan politikalarını Pakistan üzerinden daha kolayca gerçekleştirebilme imkanı verebilir. Bundan dolayı Orta Asya Ekonomik İşbirliği Örgütü’nün destekleyicisi olmakla ABD’nin, kısa vadede bölgedeki ekonomik etki alanını genişletebileceğini, uzun vadede ise siyasal ve askeri etkisini artırabileceğini düşünebiliriz.
Strateji Model IV’ün İran’a Sağlayabileceği Avantajlar
İran, Orta Asya Ekonomik İşbirliği Örgütü’nde yer almakla, Pakistan ve Afganistan’daki yeniden düzenleme girişimleriyle ilgili olarak ABD’ye verdiği desteği artırabilecek, bu gelişme de Pakistan yönetiminin Türkmenistan doğal gazını Pakistan üzerinden Afganistan’a taşıma amaçlı dış politika hedefine yeterince yoğunlaşmasına engel olabilecektir. Bu gelişmenin sonucu olarak İran, hem Pakistan’ın Orta Asya’da kendisine ekonomik rakip olarak yükseliş olasılığını ve hem de ulusal güvenliği için tehlike oluşturan olumsuz faktörlerden birini eleyebilecektir
Strateji Model IV’ün Hindistan’a Sağlayabileceği Avantajlar
İlk olarak, bu örgütle birlikte Hindistan, Pakistan’ın Orta Asya’da İslami duyguları kullanmasını önleyebilecektir. Bu gelişme, aynı zamanda, İslamiyeti kullanarak Orta Asya cumhuriyetleriyle çok yönlü ilişkiler geliştirme düşüncesiyle Hindistan karşısında güç kazanmayı planlayan Pakistan’ın muhtemel negatif politikalarını da engelleyebilecektir; ikinci olarak, Hindistan ile Pakistan arasında, Pakistan’ın bağımsızlığını kazandığı günden bu yana yaşanılan ve bu güne kadar üç savaşa, bölgesel düzeyde de nükleer silahlanmaya neden olan Keşmir sorunu, Hindistan açısından aşırı dinci terror gruplarının ülkede yarattığı ayrılıkçı bir hareket olarak değerlendirilmektedir. Hindistan, Pakistan ve 11 Eylül saldırılarından sonra uluslararası ve bölgesel terörizme savaş açan Amerika ile bu türden bir işbirliği strateji modelinde birlikte yer alarak bu sorunu hafifletme imkanı bulabilecektir; üçüncü olarak, Hindistan, bu örgüt yardımıyla iki yönlü ekonomik ilişkiler geliştirerek ve çok taraflı güvenlik düzenlemeleri oluşturarak Sovyetler Birliği’nin sona ermesinin ardından, kaybettiği Rus desteğinin yol açtığı boşluğu telafi edebilecektir; ve son olarak, yavaş yürüyen ekonomik kalkınma, ülke içindeki çekişmeler, uluslararası platformlarda öneminin azalması Hindistan’ı dış ilişkiler geliştirme üzerinde yoğunlaşmaya teşvik etmiştir. Bu nedenle, Hindistan’ın Orta Asya Ekonomik İşbirliği Örgütü sayesinde bu engellerin bir kısmını ortadan kaldırabileceği ileri sürülebilir.
Strateji Model IV’ün Pakistan’a Sağlayabileceği Avantajlar
İlk olarak, Pakistan bu örgüte üyelik vasıtasıyla, kendi geleceği için çok önemli gördüğü ABD siyasal ve ekonomik yardımının devamını sağlayabilecektir. Bunun yanı sıra, bu işbirliğini takiben Pakistan yönetiminin ABD ile ilişkilerinde 1990 tarihli Pressler Amendment[5] benzeri başka bir yaptırımla karşılaşmayacağı ileri sürülebilir; ikinci olarak, Pakistan yönetimi ABD’nin siyasal ve ekonomik desteğinin kalıcılığını sağlayamasa bile, bu türde bir ekonomik örgütün üyesi olmakla Hindistan karşısında kendini daimi güvende hissedebilecektir. Çünkü OAEİÖ tipi ekonomik örgütlerin kurulmasındaki nihai amacın, üye devletlerin ekonomik potansiyellerini yükselterek katılan devletler arasındaki siyasal ihtilafları gidermek olduğu aşikardır. Dolayısıyla bu türde bir ekonomik-güvenlik düzenlemesinde yer almakla Pakistan’ın, Güney Asya’da kendini Hindistan’a karşı koruyabileceğini söyleyebiliriz; üçüncü olarak, Pakistanlı yetkililer OAEİÖ üyeliği vasıtasıyla, Suudi Arabistan’la ilişkilerini geliştirme girişimleri hususunda İran yönetimi tarafından duyulan hoşnutsuzluğu hafifletebileceklerdir.
b. Strateji Modeli IV’ün Dezavantajları
Strateji Modeli IV’de Rusya Federasyonu’ndan Kaynaklanabilecek Dezavantajlar
İlk olarak, Türkiye ve Amerika önderliğinde kurulacak OAEİÖ’nün karşısında Rusya Federasyonu, Sovyetler Birliği’nin dağılmasını takiben eski Sovyet devletlerini kontrol altında tutmak üzere kurulan BDT’nu askeri bir örgüte dönüştürebilecektir. Bu durumda, Rus yetkilileri kızdırmaktan titizlikle sakınan Orta Asya devletleri, OAEİÖ’e karşı olumsuz tutum takınabilecek ve bu türde ekonomik (kısa vadede) ve siyasal-askeri (uzun vadede) gruplaşmaların dışında kalmayı tercih edebilecektir; ikinci olarak, Rus yetkililer, bu türde bir örgütün gelişmesini engelleyebilmek için, Orta Asya devletlerini, OAEİÖ’de aktif olarak yer almaları halinde Rusya’nın ekonomik yardımı ve güvenlik garantisinden mahrum kalabilecekleri şeklinde tehdit edebilecektir.
Strateji Modeli IV’de Orta Asya Cumhuriyetleri’nden Kaynaklanabilecek Dezavantajlar
Rusya’nın ekonomik, siyasal ve askeri yardım veya desteğine tam bağımlı Orta Asya devletleri, Rus yönetimini kızdırmamak için bu türde bir ekonomik örgütte yer almaya ilgisiz kalabileceklerdir.
Strateji Modeli IV’de NATO’dan Kaynaklanabilecek Dezavantajlar
1950’lerin başlarında Nato üyeliğine katılarak ortak güvenlik şemsiyesi altına alınmayı kendi isteğiyle kabul eden Türkiye, kısa vadede üye devletlerin ekonomik potansiyellerini yükseltmeyi ve uzun vadede de bölgede siyasal ve güvenlik yapılanmaları gerçekleştirmeyi amaçlayan OAEİÖ’nün hayata geçirilmesini takiben farklı ve Nato’nun dışında bir güvenlik örgütüne dahil olmakla Nato üyelerinin muhalefetiyle karşılaşabilecektir.
Makalenin ilk bölümünde Türkiye’nin Orta Asya Cumhuriyetleri ile mevcut ilişkilerini geliştirmesini sağlayabilmek amacıyla dört işbirliği strateji modelini sunduktan sonra, Stradigma’nın gelecek sayısında yer alacak olan ikinci bölümde; bu strateji modellerinin uygulanmasının ardından Türkiye'nin Orta Doğu bölgesi, ABD, Rusya Federasyonu, Yunanistan ve AB karşısındaki durumunun gelecekte nasıl olabileceğine ilişkin olası olumlu ve olumsuz senaryolar tartışılacaktır.
REFERANSLAR
Aras, Bülent (1999). “İsrail-İran-Türkiye Üçlüsünde Gelişen İlişkilere Alternatif Bir Bakış”. Avrasya Dosyası (Ankara), no.1.
Baluev, D. (1996). “Moderation in the National Idea”. International Affairs (Moscow), nos.5-6.
Blank, Stephen J. ve Alvin Z. Rubinstein (Eds) (1997). Imperial Decline Russia’s Changing Role in Asia. London: Duke University Press.
Çolak, İhsan (1999). “Değişen Stratejiler Işığında İran-Türk Cumhuriyetleri İlişkilerinde Yeni Gelişmeler”. Avrasya Dosyası (Ankara), no.5.
Durukan, Namık (1999). “İran Hizbullah’ı Eğitiyor”. Milliyet, 18 Haziran 1999.
Ehteshami, Anoushiravan (1994). “New Frontiers: Iran, the GCC and the CCARs”. Anoushiravan Ehteshami (Ed.), From the Gulf to Central Asia Players in the New Great Game. Exeter: University of Exeter Press.
Forsythe, Rosemarie (1996). The Politics of Oil in the Caucasus and Central Asia. Adelphi Paper 300. Oxford University Press.
Fuller, Graham E. (1991). “The “Center of the Universe” The Geopolitics of Iran. Boulder: Westview Press.
Göka, Erol (1999). “Velayet-i Fakih İnancının (Ardındaki ve Yol Açtığı) Toplumsal Psikoloji”. Avrasya Dosyası (Ankara), no.3.
Kortunov, S. (1996). “Russia in Search of Allies”. International Affairs (Moscow), no.3.
Milliyet, 18 Kasım 1999.
Milliyet, 23 Haziran 1999. “Hazar Petrolü İyimserlik Vermiyor”. (International Institute for Strategic Studies (London) tarafından yayımlanan Strategic Comments’den alıntı).
Nissman, David (1995). “Kurds, Russians, And The Pipeline”. Eurasian Studies (Ankara), no.1.
Odom, William E. ve Robert Dujarric (1995). Commonwealth or Empire? Russia, Central Asia, and the Transcaucasus. Indiana: Hudson Institute.
Özdağ, Ümit (1999). “İsrail’in Kuzey Irak Politikası”. Avrasya Dosyası (Ankara), no.1.
Rubinstein, Alvin Z. (1995). “Moscow and Tehran The Wary Accommodation”. Alvin Z. Rubinstein ve Oles M. Smolansky (Eds), Regional Power Rivalries in the New Eurasia. New York: M.E. Sharpe, Inc.
Smith, Dianne L. (1996). Central Asia: A New Great Game? Pennsylvania: U.S. Army War College Strategic Studies Institute.
Winrow, Gareth M. (1996). “Turkey’s Relations with the Transcaucasus and the Central Asian Republics”. Perceptions-Journal of International Affairs (Ankara), no.1.
Zagorski, Andrei, Anatoli Zlobin, Sergai Solodovnik ve Mark Khrustalev (1992). “Russia in a New World”. International Affairs (Moscow), no.7.
[1] Sergei Kortunov, International Affairs (Moscow) tarafından yayımlanan “Russia In Search of Allies” başlıklı makalesinde, Bulgarlar, Sırplar, Romenler ve Yunanlılar gibi Balkan uluslarını, tarihi ve kültürel bağlarından dolayı Rusya’nın potansiyel müttefiki haline gelebilecek Balkan ülkeleri halkı olarak değerlendirir. Kortunov, Balkan’larda olası bir Katolik-Müslüman dayanışmasının gerçekleşmesi halinde, Rusya’nın himayesinde Slav-Ortodoks koalisyonuna benzer bir oluşumun çıkma ihtimalinin diplomatik, askeri ve siyasal faaliyetleri yürütülürken akılda tutulması gerektiğini ifade etmektedir. (Kortunov, 1996, s.159)
[2] Dr. David Nissman, Eurasian Studies, Spring 1995’de yayımlanan “Kurds, Russians, And The Pipeline” başlıklı makalesinde, 18. yüzyılın sonlarından bu yana Ruslarla Kürtler ve Ermenilerle Kürtler arasındaki tarihi bağları ele alır. Ayrıca, Rusya Federasyonu ve Ermenistan’ın Kürt sorunuyla bu denli yoğun olarak ilgilenmesinin nedenlerini de belirtir. Bu makalede, Rus ve Ermeni yetkililerinin hem Türkiye’de yaşayan Kürt nüfus ve hem de Kürt İşçi Partisine (PKK) verdikleri destek gibi konular da ele alınmıştır. (bkz. Nissman, 1995, ss. 30-34)
[3] İran yönetiminin, Güneydoğu Anadolu’da İran modeli bir Kürt devleti kurmayı amaçlayan Hizbullah grubuyla bağlantısını vurgulaması açısından, 1999 yılında Türk güvenlik güçlerince Diyarbakır’da yakalanan Hizbullah grubunun arşiv sorumlusu Abdulaziz Tunç’un açıklamaları oldukça doyurucu bilgi vermektedir. Tunç ifadesine şunları söylemiştir; “1998’de, Velioğlu (Hüseyin Velioğlu, Hizbullah’ın lideri, Ocak 2000 tarihinde İstanbul’da, Türk güvenlik güçlerinin düzenlediği operasyonda vurularak öldürüldü) ve diğer iki arkadaşla İran’daki Kelareşe köyüne vardık. Bu köyde bizi İran Devrim Muhafızları karşıladı. Urmiye, Salmas ve Tebriz üzerinden Tahran’a geçtik. Bizi Türk Büyükelçiliğinin yanındaki bir eve yerleştirdiler. Burada İran Güvenlik Muhafızları tarafından eğitildik. Daha sonra, Tahran yakınlarında silah ve bomba eğitimi verdiler. 1989 yılında da Türkiye’ye döndük…"(Durukan, 18 Haziran 1999, Milliyet)
[4] ASAM (Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi) Başkanı Profesör Ümit Özdağ, “İsrail’in Kuzey Irak Politikası” başlıklı makalesinde, İsrail devletinin Kuzey Irak’ta bir Kürt devleti kurulması projesine ilişkin siyasal tutumuyla Türkiye’nin İsrail’le diplomatik ilişkilerini belirlemesi arasında ilişki kurar. Özdağ görüşlerini şöyle belirtir: “Türkiye açısından, Kuzey Irak’ta İsrail’in desteklediği bir Kürt devleti projesinin ortadan kalkması ve PKK terörünün yok edilmesi, İsrail’le ilişkileri geliştirmede en önemli noktayı oluşturmaktadır… Türkiye’nin İsrail’le ilgili politikasının başlıca hedefi, İsrail’in güvenlik içinde olmamaktan kaynaklanan psikolojisini giderebilmesine stratejik güvenlik önererek yardımcı olmak ve hem İsrail ve hem de ABD’deki Yahudi lobisinin desteklediği Kürt devleti projesinin ortadan kalkmasını sağlamaktır...” (Özdağ, 1999, p.231)
[5] ABD Kongresi, Pakistan’ın nükleer bomba ürettiğine inandığından 1990 yılındaki bu Yasa değişikliğiyle Pakistan’a verilen ekonomik ve askeri tüm yardımı sona erdirmektedir. Yasada yapılan bu değişiklik, F-16 ve P-3C Orion’un teslimatına ambargo koymaktadır. Ancak, NGO’lara (Non-governmental Organizations: Hükümetdışı Örgütler) yardım yapılmasına, ortak askeri tatbikatlara (Pakistan’ın katılımını desteklemek için ABD kaynakları kullanılmamışsa), ticari silah satışına veya Pakistan’ın tamamını kendi ulusal kaynaklarından karşıladığı hizmetlere yasak getirmemiştir. Pressler Yasası 1996’da ABD Kongresi’nden geçen Brown Yasası ile tekrar değişikliğe uğramıştır. Brown Yasası, ABD yönetimine, F-16 uçağı dışında askeri ekipman, teknoloji ve savunma hizmetleri devri hariç olmak koşuluyla, 368 milyon dolarlık ambargosuz F-16 ekipmanı verme olanağı tanıyor; terörizm ve uyuşturucuyla mücadele konusunda yardım sunuyor; ABD hükümetine barışı korumaya ilişkin belli türden yardımlar yapma yetkisi tanıyor; sosyal ve sivil yardım projelerine kolaylık getiriyor ve Uluslararası Askeri Eğitim programı dışında karşılıklı askeri temaslara imkân veriyordu. (Smith, 1996, s.27)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder